DOKUZ

35.6K 2.3K 761
                                    


Bölümde en sevdiğiniz yere bir kalp koyar mısınız? :)

Dokuz :

Gazâl, o gece bir türlü uyuyamadı. Aldemir bazen uyandığında gayriihtiyari onun olduğu tarafa dönüyor ve karısının o yeşil gözlerini tavana dikmiş, ellerini karnının üzerinde birleştirmiş, kapkara saçları beyaz yastığın üzerine dağılmış bir şekilde öylece düşündüğünü görüyordu.

Sahur vakti yaklaşırken Gazâl kalktı.  Yanlışlıkla bir patırtı çıkardı odada. Aldemir, normalde kulağının dibinde davul çalsalar kıpırdamazdı ya, o sese uyandı. Sırtüstü döndü hafifçe, Gazâl ile göz göze geldiler odaya vuran ay ışığında.

"Nereye?" diye fısıldadı uyku mahmurluğuyla Aldemir.

"Emine'yi kaldırmaya gidiyorum, sahur hazırlamak için.."  dedi kız, saçlarını toplarken.  "Yat uyu sen."

Aldemir, doğruldu o vakit. Gözünü ovuşturdu,
"Kaldırma Emine'yi..."  dedi.

"Niye?"

"Ben yardım ederim sana."

Gazâl şaşkınlıkla durdu bir an. Al Civan, namıyla koca koca adamları titreten Al Civan, eli tüfekli Al Civan, demir bilekli Al Civan; ona sofra kurmakta yardım mı edecekti? Pek duyulmuş şey değildi buralarda erkeğin kadına yardım ettiği. Kılıbık damgası yapıştırır geçerlerdi. Gazâl pek öfkelenirdi bu duruma, adam sırf karısına ona yardım ediyor diye neden dalga malzemesi olduğunu anlayamazdı. Ama şimdi böyle pat diye, Aldemir’den bunu duymak şaşırtmıştı onu. Fena şaşırtmıştı hem de.

Bir bocaladı, sonra;
"Ne yapacan ki?"

dedi. O sırada Aldemir doğrulmuş, gömleğini arıyordu.

"Ne bileyim ne dersen onu yaparım işte... Tabak çanak dizerim..."

Gazâl, yüzünde belirten sırıtışla ve göğsünün ortasında akan ılık ılık şeyle üzerine uzun bir hırka giyip ilikledi, başına yazmasını geçirdi. Aldemir de gömleğini bulmuştu. Birlikte banyoya gittiler, ellerini yüzlerini yıkadılar, sonra mutfağa girdiler.

Aldemir mutfağa o kadar tezat duruyordu ki... Kocaman boyu küçük ve basık yere sığmıyor, kafasını eğerek dolaşmak zorunda kalıyordu. Gazâl ona sobayı yaktırdı, ufak tefek kahvaltılık koydurdu. Al Civan'a buyuruyor, o da bir çocuk edasıyla yerine getiriyordu. Mutfağı derin ve güzel bir yemek kokusu almıştı. Cızırtılar, tıngırtılar alıp gidiyordu.
Gazâl, narin narin sobanın yanında durmuş hamur kızartıyordu. Aldemir, küçük pencerenin kenarına yaslanıp kollarını kavuşturarak ona baktı.

"Ziya kim?"  dedi çat diye.

Gazâl durdu. Kaşını çatıp baktı adama. Doğru ya bugün yaptığı tüm konuşmaları duymuştu Aldemir. Sormak için biraz beklemek istemiş olmalıydı. Gazâl, anlamazdan gelirse kurtulabileceğini düşündü bir ümit;

"Hangi Ziya?"  diye sordu.

"Adın batsın diye çım çım çığırdığın Ziya." demesinden Aldemir’in, hiç te karısının kaçma çabalarına pabuç bırakmayacağı belli oluyordu. Gazâl derin bir nefes aldı. Hamur tavasını sobanın kenarına çekip, tabak almaya gitti tezgaha doğru. Aldemir’in böyle tek kaşını kaldırarak, karanlık bir sesle Ziya'yı soruşu Gazâl'i mutlu etmişti. İçinde bir kuş çırpınıyor gibi oldu. Neden ki, diye düşündü. Neyin nesi bu sevinç? Üzerinde durmadı, durmak asla istemedi.
Ağzına bir dilim salatalık atıp kütür kütür çiğnemesinin arasında, arkasını dönmeden,

"Ağamın arkadaşlarından."  dedi.

"O mu haber vermiş ağana?"

"Hıı."

YarkıyısıWo Geschichten leben. Entdecke jetzt