10. Bölüm: Zaman Sayacı

308 166 41
                                    

Yorum yapmayı, oylamayı yapmayı ve takip etmeyi unutmazsanız sevinirim.


∞

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Tırtıllar, gökyüzü için yaratılmamıştır: Özgürlükleri kısıtlanan tırtıl uçabilmek için ruhunu özgürleştirir.

Tırtıllar neden bir gün yaşayabilen bir hayvana dönüşmek için bu kadar çaba sarf ederler ki, tek günlük özgürlük karşılığında bir ömür bedel adil midir?

Kesinlikle evet. Bir ömür acı çekmek yerine tek günlük özgürlük yaşamayı tercih ederdim.

Mavi'nin girdiği yer bir kütüphaneymiş, nereden bildiğime gelince; şu anda bu kütüphanenin içinde bulunuyordum. Beyan Usta'nın ayağına ufak bir pansuman yaptıktan sonra kütüphanedeki masalardan birine oturup konuşmaya başladık.

''Afra'cığım, sen yara için bu kadar az malzemeyle gayet iyi bir iş çıkardın; pansuman yapmayı nereden öğrendin?'' Usta, kütüphanedekileri rahatsız etmemek için fısıldamıştı, elinde tuttuğu bardaktan bir yudum su içti.

Öğrenmedim, alıştım. Küçükken sürekli kontrolsüzce kendimi yaktığım gerçeğini hatırlayınca istemsizce gülümsedim. Bacaklarımı masanın altına uzattım, ''Babaannem bize pansuman yaparken çok izlemişliğim vardır. Aslında, başkasına ilk defa pansuman yaptım.''

Dudaklarıma gergince birbirine bastırdım, böyle sessizce bekleyemezdim! Suçlu hissediyordum; ''Özür dilerim!''

Kütüphanede olduğumuzu bir anlığına unutarak sesimi biraz fazla yükselttiğimde birkaç kişinin buraya bakmasına engel olamamıştım. Masanın altına doğru kaykıldım ve kollarımı önde birleştirdim.

Beyan Usta, ''Ne için?'' dediğinde dudaklarım bazı kelimeler için aralansa da bacağımda hissettiğim acıyla birlikte ufak bir iniltiyle kapandı. Gözüm kare, küçük masanın yan tarafına kaydığında Meriç'in kaşlarını kaldırarak kafasını olumsuz anlamda salladığını gördüm. Kafasını o kadar küçük hareketlerle sallamıştı ki sadece dikkatli bakan biri fark edebilirdi. Az önce bacağıma tekme atmamış gibi tepkisiz bir şekilde bana bakıyordu.

''Evet?'' karşımda oturan Beyan Usta'nın soru cümlesine karşılık suratıma sahte bir gülümseme yerleştirip, ''Sana demedim, Usta; Meriç'e söyledim.''

Usta şaşkınca kaşlarını kaldırıp bir süre bakışlarını ikimizin arasında gezdirdikten sonra kısa bir işi olduğunu söyleyip masadan ayrıldı. Masada sessiz geçen bir kaç dakikanın ardından Meriç bunu bozdu, ''Benimle rahat konuşabileceğimiz bir yere gelir misin?''

Dudaklarımdan olumsuz bir mırıldanma döküldü, ''Canım istemiyor.'' dediysem de reddetmemi umursamadan ayağa kalkıp eliyle büyük, tahtadan ve rengi kahverengiyi çalan bir kapıyı işaret etti. Ne kadar istemesem de içimdeki sıkıntıyla derin bir nefes verip rahatsız edici bir yavaşlıkla ayağa kalktım ve yürümeye başladım.

ÖLÜMÜN BEKÇİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin