Barlas yanıma otururken Çağrı'ya omuz silktim. "Ben misafirim."

Barlas "Çetenin bir şeyiyim, diye kendini yırtıyordun. Ne oldu?" dediğinde tedirginlikle sırıttım. "Doğru söyledin, getirilecek başka bir şey var mı? Yoksa bulaşıkları yıkarım bittikten sonra..." dedikten sonra Barlas'a döndüm. O da bana bakıyordu. "Ya da bulaşıkları çöpe atarım. Sen öyle yapıyordun değil mi? Bu görevi ben üstlenebilirim."

"Getirilecek bir şey var. Salatalık, domates vardı dolapta, doğra gel bakalım." Tabii ki de bu durumu değerlendirmek zorunda kalan Çağrı'ya döndü ters bakışlarım. Yanında oturan Meriç "Çağrı senin domatese alerjin yok mu?" dediğinde sorgulayan bakışlarımla da karşılaşan Çağrı omuz silktikten sonra bir elini Meriç'in omzuna götürüp diğer eliyle de Barlas'ı gösterdi. "Kardeşlerimin canı çekebilir sonuçta! Bir de kahvaltılık sos vardı dolapta arkalarda. Onu da getir. Bir de..."

"Hasta, uğraşma kızla." Diye susturdu Çağrı'nın bitmek bilmez taleplerini Barlas. Keyifli bakışlarımı Çağrı'ya çevirdim ve sırıttım. Düşen yüzü ve ters bakışları eşliğinde baktı bana. Barlas "Ama evet doğru söyledin canımız çekti, git de getir bakalım." Diye de eklediğinde güldüm. Gülüşümle Barlas'ın bakışı döndüğünde ciddileşmeye çalışıp başımı sallayarak Çağrı'ya baktım. "Evet, canımız çekti. Getir bakalım. Hasta olmasam ben kalkardım." Dedikten sonra şirince sırıttım kötü kötü bakan Çağrı'ya "Gerçekten."

Çağrı bana yeterince kötü baktığına karar verdiğinde "Nasıl bana patladı ya?" diye söylenirken koltuktan kalktı ve Meriç'in çekilmesiyle sehpayla koltuğun arasından mutfak tarafına geçti. "Varsa tuz da getir!" diye bağırdım ardından. Mutfağa giren vücudu saniyesinde geri gözüktü ve eliyle beni gösterip elini boğazına götürdükten sonra boğazımı kesiyormuş gibi yaptı. Barlaslar'ın da bakışları ona dönünce hızla içeri girdi.

Gülüşümü engel olamayıp tekrar güldüm. Barlas keyifli bir şekilde başını onaylamazca sallarken önüne döndü ve yemeğiyle ilgilenmeye başladı. Daha bakmadan ne yediğini tahmin edebilirdim. Sade poğaça severdi. Sade poğaça kalmadıysa simit tercih ederdi. Bakışlarımı tabağına indirdim. Simit almışlardı Barlas için.

Barlas simidinden biraz koparıp ağzına götürürken "Sade poğaça kalmamış mıydı?" diye söylendiğinde kendi kendime gülümsedim ve patatesli poğaçamdan bir parça koparıp ağzıma attım. "Yok abi. İki fırına da gittik, yoktu."

Barlas "Üçüncüsüne gitseydiniz." Diye huysuzlandığında "Bana bebek diyene bak." Diye dalga geçtim. "En azından gerçeği kabulleniyorum." Dedikten sonra simidinden bir parça daha koparıp bana gösterdikten sonra ağzına attı. O yine de simidi yiyordu ama benim bir türlü onlardan uzaklaşmama laf ediyordu, 'hayır' deyip durmasına rağmen. "Ne güzel, ne güzel." Deyip Çağrı'ya yaptığım şirin sırıtışlardan Barlas'a da yaptım ve attığı lafı anlamamış gibi davranıp geçiştirdim. Anladığımı bildiğini gösteren bakışlar attığında gözlerimi devirdim.

Çağrı da istediklerimizi getirip masaya koyarken "Siparişlerini getirdim." Diye söylendi bana. "Ellerin dert görmesin."

Yerine oturduktan sonra sonunda yemek yiyeceği için keyfi tekrar yerine geldi ve çatık kaşları gevşedi. Kahvaltımızı yapmaya devam ederken Meriç çayını yudumlayıp "Yarınki plan netleşti." Dediğinde hep beraber Meriç'e baktık. Sonra da bakışlar üzerime döndü. Poğaçamı yuttuktan sonra "Ne?" dedim. Barlas "Sonra konuşuruz." Dediğinde gözlerimi devirdim. Meriç'ler benim yanımda konuşulmaması gerekip gerekmediğinden emin olamamıştı, Barlas ise son noktayı koymuştu konuşulmaması gerektiğine dair. "Hala çetede değil miyim?"

Siyahın ÇırağıWhere stories live. Discover now