"İhale ile ilgili."

"Onu biliyorum. Her sorduğumda bu cevabı veriyorsun."

Gözlerini iki saniyeliğine kapatıp açtı. "İhaleyle ilgili tehdit mektupları," dedi net bir sesle. Tehdit mektupları...

"Kimden? Kimden geliyor mektuplar? Emin olduğun bir isim var mı aklında?"

Bu konudan dolayı canı sıkıldığı o kadar belli oluyordu ki. Yeterince geriliyordu ve birisi de soru sorunca daha bir geriliyordu. Mimiklerinden bunu anlamıştım sadece. "Aklımda var biri ama emin olmaya çalışıyorum. Ona göre hareket edeceğim çünkü."

"Kim?" diye sorduğumda göz bebeklerinin büyüdüğünü gördüm. "Seyhan Holding."

Tolga'ya vergi konusunda iftira atan holding. Bunu da o söylemişti. Hırslı, her istediğini alan bir holding idi. Ya kolaylıkla alıyorlar ya da entrika veya oyun çevirerek, demişti Tolga. Şu an bu yaptıkları da bir nevi oyundu. Yine karabasan gibi çökmüşlerdi üzerimize. Tolga'nın tekrar başına bela olacak olmalarının düşüncesi bile canımı sıkmaya yetmişti.

"Ne diyorlar peki?"

"İhaleye katılmamamızı, yoksa ellerinden geleni yapacaklarını yazıyor mektupta."

Cümlesinin bitmesiyle beni iyice kendine çekti. Yanağıma tüy kadar hafif bir öpücük kondurduktan sonra kafasını boynuma gömdü. Minik öpücüklerin arasında acıtmayacak şekilde ısırıyordu. Isırdığı yerleri emdi. Sonra tekrar öpücük kondurdu. "Ne olursa olsun koruyacağım seni. Canım pahasına olsa bile koruyacağım," fısıltı halinde çıkan sesine ek olarak hareketlerinden sonra mayışmış gibi gözlerimi kapattım. "Hiçbir zaman izin vermeyeceğim sana bir şey olmasına," dedi. Kafasını yavaşça kaldırıp yanağını yanağıma yasladı. Kulağımın arkasına belli belirsiz öpücük kondurdu.

Aynı pozisyonda birkaç dakika kaldık öyle. Onun vanilya kokusuyla mayışmamak mümkün değildi. Onun dokunuşuyla mest olmamak mümkün değildi. Ondan bana bir akım oluyordu her dokunduğunda, her öptüğünde. Yine öyle bir akımın içindeydik ama bu akımı bozmak zorundaydık.

"Çaylar soğudu..." dedim onun duyacağı tonda. "Kahvaltı da hazır ayrıca."

Boyun girintime son bir kez öpücük kondurup derin nefes çekti ciğerlerine. "Tamam güzelim," dedi benden ayrılırken. "Ama sana vermem gereken bir davetiye var."

Masanın üstündeki siyah, gold motifleri olan davetiyeyi bana uzattı. Kaşlarım çatılırken, "Ne davetiyesi?" diye sordum.

Davetiyeyi bana uzatırken, "Ödül töreni davetiyesi," dedi. "Yılın en iyi iş insanı ödül töreni varmış, biz de davetliyiz."

Davetiyeyi alıp hızlıca inceledim. İkimizin adına gelen bir davetiyeydi. Tüm iş dünyasının burada olma ihtimali yüksekti. Annemlerin de öyle. "Tören iki gün sonra?" diye sorduğumda kafasını salladı. "Elbise bulmam lazım iki gün sonraya kadar."

Dumura uğramış halim onu gülümsetti. "Sen bana göre her halinle güzelsin," dedi. "Bırak başkaları görmesin bu güzelliğini."

Şaşırmış halimle aramızdaki açığı kapattım. "Ağzınız çok iyi laf yapıyor Bay Dinçer," dedim muzırca. Muzır olan her zaman Tolga olmayacaktı. Arada bir benim de olmam gerekiyordu. Kolumun altından elini geçirip sırtımdan sertçe kendine çekti beni.

"Sizin gibi muhteşem bir varlığın karşısında suskun olmak bana hiç yakışmaz Bayan Dinçer."

.

Tolga'yı uğurlamak için kapının pervazına yaslandım. Birkaç gündür bir şeyleri yiyesim gelmiyordu içimden. Bu süre zarfında da Tolga'dan mükemmel bir azar işitiyordu. Şu an da, o zamanlardan biriydi. Her gün evden ayrılmadan önce tembihlediği ve azarladığı gibi konuşmaya başladı. "Bir şey yemedin yine," dedi kollarını göğsünde kavuştururken. "Bir şey yiyip içmediğinden dolayı bayılıp kalacaksın Burçin."

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıWhere stories live. Discover now