Gözlerim sağ elimdeki milyon dolarlık yüzüğe takıldı. Zeyd ile gerekmedikçe konuşmamıştık. Dün sabah uyandığımda yatağın ucundaki komodinde kutusu açılı bir halde görmüştüm. Hiçbir şey söylemeden sağ elimin yüzük parmağına takmış ve doğruca işe gitmiştim. Kafam kadar taşı görenler için bir süreliğine şirketin dedikodu malzemesi olduğuma emindim ama umurumda olduğu söylenemezdi. Turgut Bey görünce ise yüzünü koca bir gülümseme kaplamış tek laf dahi etmemişti. Gün boyu Ela'nın imalı bakışlarıyla karşılaşsam da o da Turgut Bey gibi tek laf etmemişti. Akşamına eve geldiğimde ve oğluma sarıldığımda Zeyd yerde Umut'un oyuncaklarına bakarak oturuyordu. Gerekmedikçe konuşmadığımız gibi gerekmedikçe göz temasına da girmiyorduk. Gözleri, babasına seslenen oğluna döndüğünde anlık ellerime değmiş ve oğlunun yüzüne çevirmişti ama hemen sonrasında yeniden şaşkınlıkla elime bakmıştı. Şaşkınlığını saatlerce izleyebilirdim ama o çabucak toparlayıp ağzını bile açmadan gözlerime bakmıştı. Ne ben ona tek kelime etmiştim ne o bana bakmaktan öteye gitmişti.

Yüzümde karmaşık bir tebessüm büyüdü. Nefret ettiğim adamın yüzüğünü parmağımda taşıyordum. Belki de çocuğumun babası olmasaydı ona karşı hissettiğim nefret, öfke daha sahici olurdu. Ondan intikam almak isteyen bir yanım vardı ama ne için intikam alacağımı bilmiyordum. Geçtiğimiz şu son bir hafta da yaptıklarımın mantığa sığar tek bir izahı yoktu. Önce liseli ergenler gibi hormonlarıma sahip çıkamamış sonra çocuğunu kaçırıp memleketime gitmiştim. Yetmemiş kafamda kurup kurup kendimi doldurmuştum. Gerçekten olaylar zaman geçtikçe daha anlaşılır, normal ve bir o kadar garip geliyordu.

Ne olursa olsun çocuğumun babasıydı. Ne onun bir suçu vardı ne de benim. İkimizde teraziye koyulsak eşit basardık. Ben ne kadar o geceden habersizsem o da benim kadar habersizdi. Ne o bilebilirdi benim deneyimsizliğimin nelere yol açacağını ne de ben bilebilirdim hiç tanımadığım bir adamı arzulayıp ileri gidebileceğimi...

Bu hikayenin suçlusu ya da daha suçlusu diye bir şeyi yoktu. Bu hikayenin bir tek masumu vardı ve o masumu da bizim oğlumuzdu. Bizim oğlumuz, Arden Umuttu...

Şimdi ise iki gündür kararlaştırmaya çalıştığım eve doğru gidiyordum. Zeyd ve Umut, Ecevit Beylere gitmişti. Akşam yemeğinde orada olacaktık. Öğrendiğim kadarıyla Turgut Bey ve Demirle de bu gece aynı sofraya oturacaktık. Bir anda olup biten bunca şeye ayak uydurmaya çalışmak beni yoruyordu. Yalnızca birkaç günde ise bu kadar kalabalığın ortasında olup, ilgiden boğulmak ve babasının koynundan ayrılmamak ise Umut'a hiç dokunmuyor, şikayet dahi etmiyordu. İşe gidip geldiğim sürelerde Yağız iki kez şirketten çevirilmiş Ceyda ise Ebru aracılığı ile benimle konuşmaya çalışmıştı. Israrla aramalarından mütevellit numaramı değiştirmiş ve kimseye verilmemesine dair kesin bir uyarı yapmıştım.

Daha fazla Ceyda ve Yağızı düşünmekten kaçınmaya çalışıyordum çünkü bunca yıldır yanımda olan, değer verdiğim iki insandı. Bu ihanetti. Sonucun ne olduğunun pek bir önemi yoktu ama bende Yağızı aldatmıştım. Bunun vicdan azabıyla kavrulurken Yağız ve Ceyda'yı görmek içimi bir nebze rahatlatsa dahi daha büyük bir sarsıntı yaşamamıştım. İkisi de yakın arkadaşımdı. Belki bir anlıktı ya da yıllardır sürüyordu ve ben bir aptal gibi bunun farkına varamamıştım. Gerçekten o kadar kötü hissediyordum ki camımdan gelen sesle birlikte irkilerek başımı sola çevirdim.

Orta boylarda göbekli, pala bıyıklı bir adam çattığı gür kaşlarıyla ısrarla cama vuruyordu. Ne olduğunu anlamak için etrafa bakındığımda trafik ışıklarında durduğumu ve çoktan yeşil ışığın yandığını farkettim. Adam onu farketmeme rağmen ısrarla cama vuruyordu. Kaşlarım çatık vaziyette ona baktığımda arabayı çalıştırmak için hamle yaptım ama adam ısrarla tombul parmaklarıyla cama vuruyor ve ataerkil düşüncelerini bağırarak dile getiriyorken çevreye insanlar toplanıyordu.

TEDH +18Where stories live. Discover now