Kavga

4.4K 293 234
                                    

Sokakta bir başıma yürürken duyduğum gürültü sesi ile merakla ne olduğunu anlamak için sesin geldiği yöne baktım.

İki erkek grubu kavga ediyordu.

Bu kaçıncıydı acaba? Gezegende huzur kalmadı.

Telefonumu çıkardım ve askeriyeyi aradım.

Telefon açılınca "Askeriye şikayet merkezi. Sorun nedir?" diye soruldu.

"Mesleki akademilerin arka tarafında çete kavgası var. Onu bildirmek için aramıştım."

"Birlik gönderiyorum. Kaç kişiler?" diye soran görevli ile geri kavga edenlere baktım.

Kaç kişi olduklarını sayarken ikisinin bana baktığını görerek korkuyla yutkundum.

Hızla önüme döndüm ve gitmek için bir adım attım.

Aralarından biri bana bağırınca koşacaktım ki önüme buzdan bir duvar ördüler.

"Beni fark ettiler! Lütfen hızlı olun." derken biri telefonumu elimden aldı ve konuşmayı kapattı.

Korkuyla ona baktım.

"Niye yoluna bakıp gitmeyi tercih etmedin?" diye sorduğunda cevap veremedim.

Korkudan ellerim titriyordu. Bunu o da fark etmişti.

Gülerek "Hem korkuyorsun hem de bizi şikayet ediyorsun." dedi.

"Yaşınız yirmi beşten küçük olmalı. Öğrenim harici yirmi beş yaştan küçüklerin güç kullanması yasaklandı, bilmiyor musunuz?" diye sordum.

Salak Belen, salak Belen. Adamlar burada birbirlerin şifahanelik ediyor, sen kurallardan bahsediyorsun.

"Yirmi beş yaşından büyük olsak kavga edebiliriz yani."

"Cezanız azalır en azından." diye mırıldandım.

Bu onu daha da güldürürken "Yaşın kaç senin?" diye sordu.

"Cevabımın önemi nedir? Ona göre yalan söyleyeceğim." dedim.

"Cevabına göre sana bir şans vereceğim. Yalanını iyi düşün."

"Şey..."

"Ney?"

"Ne kadar küçük olursam o kadar acıma oranın azalır mı?" diye sordum.

Şansımı zorluyor gibi hissediyordum.

"Bilmem. Dene ve gör istersen." diye cevap verdiğinde "Ama böyle olmaz." dedim.

Tek kaşını kaldırarak bana bakarken ona arkamı döndüm ve "Bizim zamanımızda böyle miydi? Ne istediğimizi, ne düşündüğümüzü net bir biçimde bilirdik." dedim.

Konuşurken kafasını karıştırıp kaçmayı umut ediyordum ama attığım ilk adımda ceketimin kapşonundan tuttu ve beni kendine doğru çekti.

Sırtım göğsüne çarptığında yaşımı umursamadan altıma yapabilirdim.

"İsmin ne?" diye fısıldadı.

"Be...Belen."

"Be...Belen bir daha görüşmeyelim."

Kekelemem ile dalga geçmesi yüzünden yüzümü buruşturdum.

"Anlaştık mı?" diye sorduğunda kafamı "evet" anlamında aşağı yukarı salladım.

Arkadaşı, "Çağan hızlı ol! Askerler şimdi gelir!" diye uyarınca kapşonumu bıraktı.

Arkasını dönüp giderken arkasından bağırmaya başladım.

"Hey! Çağan! Baksana!"

Kaşlarını çatarak bana bakınca tırsarak "Şey telefonumu alabilir miyim? Daha yeni aldım da onu. Böyle bir kavga yüzünden verdiğim paradan olmak istemiyorum." dedim.

"Yakala." diyerek telefonumu bana fırlatınca düşecek korkusu ile telefonumu havada yakaladım.

Çağan önüne dönüp giderken "Eşgalimizi vermeye kalkışma." diye beni uyardı.

"Yok canım! Ben zaten balık hafızalıyım. Unuturum. Unutmasam da vermem!" diye bağırdım.

Çağanlar koşarak gittikten birkaç dakika sonra gelen askerler oluşturdukları buzu kırıp yanıma geldi.

"İhbarı ben yapmıştım ama birkaç dakika önce kaçtılar." dedim.

Askerlerden biri bana doğru yaklaştı ve "Nereye doğru gittiler?" diye sordu.

Parmağım ile koştukları yeri işaret ettim.

"İkinci sağdan dönüp gözden kayboldular."

Benimle konuşan asker diğerlerine peşlerinden gitmesi için emir verince bir grup asker araçla peşlerine takıldılar.

Geriye kalan askerlere "Hepsinin yüzünü gördüm. Birinin ismini bile öğrendim. Hafızam süperdir. Eşgallerini verebilirim. Tıpa tıp aynılarını çizersiniz." dedim.

Benimle en başta konuşan asker, "O zaman seni askeriyeye götürsünler, hepsinin kimliğini bulun." dedi.

"Tabii ki. Zaten bana biri yakın durdu. Onun kokusundan tutun, boyuna kadar her şeyini verebilirim." dedim.

Askerler bu dediğime güldü.

"Hadi bin arabaya."

Ruh VarisiWhere stories live. Discover now