the sparkling tears in your dewy eyes

1.3K 187 156
                                    

naber bebitolarr 🤪🔥

bir ay sonra geldi ozur 😞 ama bu sefer heyecanli bir yerde kesmedim ve uzun bir bolum 😼😼
___________

"ben çok gerginim jeongin." changbin'in attığı yere yürürken heyecandan bacakları bile titreyecekti neredeyse felix'in. ilk kez onu görecekti ve ne kadar tuhaftır ki changbin'in yüzünü bir kez bile görmediğini dün gece düşünürken fark etmişti. telefonda nefret ettiği arkadaşıyla konuşurken onun ettiği söylenmelere bile kızmıyordu kafasındaki gerginlik yüzünden.

"ya sikeceğim beni aradığında söylediğin ilk cümle de buydu, yirmi beş dakikadır telefondayız hâlâ aynı şeyi söylüyorsun. kapat lan, herife bak yemin ederim illallah ettiriyor adamı ya.. hayır çok istiyorsan sen görüşme, ben görüşeyim. zaten adam kaç yıldır görüşmüyor benimle, ağlayacağım birazdan." telefondan yediği azara kaşlarını çattı yürürken çilli. sanki o istiyordu bu kadar kafasına takmayı. elinde değildi ki.

"jeongin beni sinirlendirme. benim sana anlatmadığım bir şey var, bilip bilmeden konuşuyorsun orada. yamulturum ağzını gelirsem."

"anlat, amına koyayım, onu da anlat." felix gözlerini devirerek pek bilmediği yollardan geçerken jeongin'e geçen gece changbin'in ona attığı mesajdan bahsetti. ne kadar nefret dolu olduğunu, felix'i çalmak istediğini söylediği ve hyunjin üzerine uzun paragraflarla dolu o konuşmayı anlatırken tüyleri tekrardan diken diken olmuştu sanki.

felix başından beri güven sorunlarına sahipti. çocukken başından geçen birkaç ailevi mesele buna sebep olmuştu ve yine küçüklük olaylarından mı emin olmasa da, birine bir kez güvenmişse sonuna dek güveniyordu. her konuda. olur da güvenemezse içinde büyük endişeler besliyordu bu kişi hakkında. başta chris onun en güvendiği insandı. sonrasında changbin'in anlattıkları o kadar gerçek hissettirmişti ki felix'e, hâlâ hissettiriyordu, chris'te göz ardı ettiği rahatsız edici huylara odaklanmaya başlamıştı. bu da chris'e olan güveninin git gide azalmasına neden olmuştu.

haklı da olduğunu düşünüyordu açıkçası. hiç görmediği, tanımadığı bir insanın duygularını ona açık açık aktarmasının yanında tek dostunun ona hiçbir şey anlatamaması sınırlarını zorluyordu felix'in. içinde bulunduğu durumdan nefret ediyordu.

"changbin hyung kinci biri değil dersem yalanın âlâsını söylemiş olurum." felix'in anlattıklarına karşı jeongin'den gelen cevap zaten bu konuda düşünüp duran felix'i daha çok üzmüştü. chan'a olan güveni sarsılsa da bir şekilde bu meselenin onu zarara uğratmasını istemediği bir parçası vardı çünkü. "ama changbin hyung, kendi kini için olayın içinde olmayan bir insana zarar vermez. sanırım onun bu nefretini gördükten sonra yanına gitmek konusunda gerginsin sen."

"evet."

"changbin hyung kötü biri değil. chan hyungdan çok daha iyi biri en azından."

"şöyle deme. ikisiyle de ilişkisi olan biriyim ben."

"neyse ne. korkma yani changbin hyung'un sana bir şey yapacağından falan. yemez seni." jeongin telefona küçük bir gülüş bıraktı. "yok ya, yer belki. bir tuhaf davranıyor sana karşı."

"ay, sus jeongin." telefonundan gelen sesle kafasını kaldırdı. konumun onu son getirdiği yere, yedi katlı bir apartmana gelmişti. "geldim galiba ben kapat hadi." hiçbir şey demeden yüzüne kapatan jeongin'e göz devirerek etrafı inceledi. etrafta oynayan çocuklardan anlaşıldığı üzere bir aile apartmanıydı burası. aslında bunun gibi bir yerde yaşayacağını düşünmüyordu pek. changbin'in kişiliğini düşününce siyah kaplamalı, dağınık ve bakımsız ufak bir ev geliyordu aklına. zenginliğini düşününce ise villa falan hayal etmişti. hiç bu kadar barışçıl ve güzel, orta ücretli görünen bir mevkide oturacağını düşünmemişti.

wish you were dead, changlixWhere stories live. Discover now