Kalbi taştan, duyguları camdan kız...

Onu bu maceranın içine sürüklemek onun için yorucuydu. O benim gibi el bebek gül bebek büyümemişti.

Ona rağmen mükemmel bir insandı.

Ona zarar gelsin istemiyordum.

"Siz arabaya geçin Ali Kaan gelir. İyi geceler yenge, size de iyi geceler."

Sarp hiçbir göz teması kurmadan arkasını dönüp giderken bir yandan sigarasını yakmaya çalışıyordu.

Aceleci adımları yakmasına engel oluyordu belli ki.

"Sevde, gerçekten bilseydim gel demezdim ama evde yalnız kalmana da gönlüm el verm-"

"Konuşmak istemiyorum Güneş. İyiyim korkma, sadece biraz kendi halime bırak beni."

Başımı sallarken nasıl bu kadar kolay atlattığını düşünüyordum. Normalde Sevde'nin anksiyete atakları hastanede sonuçlanırdı ama şimdi sanki hiç atak geçirmemiş gibiydi.

Belki de geçirmemiş, kıyısından dönmüştü.

Şuanlık hiçbir şey bilmiyordum.

Ali Kaan hızlı adımlarla gelirken ben aynadan Sevdeyi dikizliyordum.

"Kusura bakmayın geç kaldım biraz."

Arabada başka tek kelime edilmezken o arabayı çalıştırdı.

"Allah aşkına ordu doyurmayacağız ışık kaynağım yeter bu kadar yemek."

Revaninin şerbetini dökerken Sevdenin çığırışı ile yerimde sıçradım.

"Of Sevde ordu gibi adamlar zaten kızım. Altı kişi falan olduklarına bakma. Yemekler biterse rezil oluruz sonra."

Son sahuru onlarda yapmıştık, son iftar bizde olsun diye ısrar etmiştim Ali Kaana.

Ali Kaan ise aynı şöyle yazmıştı.

"Sen görevden dönmüş bir hilal timinin bir gün daha aç kalıp sonunda nasıl yemeğe yamyam gibi saldıracağını bilmiyorsun. Yetiştiremezsin o kadar yemeği."

Ben ise ona inat sabahtandır evi köşe bucak temizlemiş envai çeşit yemek yapmıştım. Tatlıları saymıyorum bile.

Sevde ise...

Sevde dün gece eve geldikten sonra sanki aksiyete atağı hiç yaşanmamış gibi davranmış konusunu açtırmamıştı.

Şimdi ise götünü yaymış bütün gün yaptığı gibi instagramda dolaşıyordu.

İftara yaklaşık yarım saat vardı. Herşey hazırdı. Masada tek eksik yoktu ancak kapımı çalanda yoktu.

Teledonu elime alıp Ali Kaanı ararken daha iki kere çalmıştı ki meşgule atması ile tek kaşım havaya kalktı.

Ve aynı anda zil çaldı.

Koşa koşa kapıya giderken bir yandanda kapının hemen yanındaki boy aynasından elbiseme, saçıma, başıma kısa bir göz attıktan sonra kapıyı ışık hızıyla açtım.

Elinde çiçekle en önde Ali Kaan dururken diğerleri koridora sığmadığı için merdivenlere dizilmişlerdi.

Ama Ali Kaanın takım elbisesi de olsa tam istemeye gelmiş gibi değil mi ya?

"Buyrun Güneş hanım bunlar size."

Bir deste beyaz kamelya çiçeğini elime tutuşurunca gözlerimin dolacağını zannettim bir an.

Kamelya çiçekleri aşkı, sadakati ve bağlılığı temsil ederdi.

Kokusuzlardı çünkü veren kişi verilen kişinin kokusunu her şeyden güzel bulduğu için çiçeğe kendi kokusunu versin isterdi.

Askeriye Sahuru || TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin