15. BÖLÜM "U H D E"

Start from the beginning
                                    

(Maça 3; Eş veya nişanlıdan ayrılık anlamına geliyor.)

Birlikte adım atılan yolun daha en başındayken, ayrılıkla burun buruna gelmiştik ve sona kalan bu kartın sorumlusu ben değildim. Belki de en başından beri çıktığımızı sandığımız bu yol, büyük bir sondu. Ona karşı bir şey hissetmiyor olmama rağmen neden yaptığı böylesine zoruma gitmişti bilmiyordum?

Peki ya bu içimdeki hayal kırıklığı...

Ruhumu böylesine sızlatan hayal kırıklığının sebebi neydi?

Gözyaşlarım yanaklarıma doğru süzülürken, nereye gittiğimi bile bilmeden koşar adımlarla yürüyordum. Her göz damlam sanki kalbime bir hançer daha saplıyor gibiydi, canım çok yanıyordu.

Nefesim daraldı, attığım adımlar duraksadı, bedenim titredi. Avazımın çıktığı kadar bağırmak istedim. Bağırırsam birilerinin sesimi duyarak bana yardım edeceğini sandım.

Ona belki de tam olarak güvenecekken, dudaklarından dökülen kelimeleri duyacağımı düşünememiştim.

Kendimi o an kaybolmuş hissettim, ve bunu düşünüyor olduğum içinde sanki yeteri kadar acımamış olan kalbim biraz daha acıdı ve söyleyemediğim sözcükler boğazımda düğümlenip kaldı. Nasıl bir oyun dönüyordu?

"Yenge?!"

Kulağıma gelen bulanık sesler yavaş yavaş netleştirken, yanımda duran ağaca yaslanarak ayakta durmaya çalıştım. Gördüğüm şeyleri düşünmek istemiyordum.

"Yenge neredesin?"

Mihrimah'ın sesi biraz daha yakından gelirken, ben hala yaslandığım o ağaçtan güç almaya çalışıyordum. Yaslanacak bir omzum yoktu çünkü benim...

"En son salıncakların oradayd... Yenge!"

Gözlerimi yerden kaldıramazken, koşarak buraya geldiğini seslerden anlamıştım. Koluma elini koydu, şu anki halim berbattı ve bu onu korkuttu.

"Ne oldu sana?! İyi misin?"

Kendisine bakmam için diğer eli çeneme uzanırken, suratıma doğru süzülen gözyaşlarımı da görmüştü.

Daha az önce şahit olup duyduğum şeylere inanmayı dahi istemiyorken ona olanları nasıl anlatacağımı bilemiyordum.

"Yenge, bir şey olmuş. Ne oldu konuşur musun benimle?"

Dudaklarımı araladım fakat boğazımdaki büyük yumru konuşmama izin vermedi. Gözlerimi boş araziye çevirerek yutkunmaya çalıştım.

"Gördüm... onları gördüm."

Zorla söylediğim kelimelerden, ikisini aynı cümlenin içinde kullanmaktan, delicesine nefret ettim o an. İçimdeki yangın, büyük bir nefrete dönüşmüştü, ne yapacağımı bilemiyor, kendimi kontrol edemiyordum. Ateşin beni ele geçirmesine çoktan izin vermiştim, yanıyordum.

"Kimi gördün yenge?"

Sözlerime bir anlam yükleyemeyen Mihrimah'ın gözleri üzerimde gezinmeye devam ederken, ben hala kendi kendime mırıldanıyordum. Bu sefer beklemeye niyetim yoktu. 
Yüzümdeki yaşları umursamadan bir anda yerimde doğruldum, bu ani hareketim yanımdaki kızı olduğu kadar beni de şaşırtmıştı.

"Yengem, canım benim konuşur musun artık? Bak vallahi korkuyorum."

Konuşurdum... bu sefer içimi kavuran bu ateşe boyun eğmezdim. Belki de hiç hakkım olmadığı halde bunu yapıp, karşısına geçerek ona hesap soracaktım. 

K A R A D A Ğ L IWhere stories live. Discover now