saatler on biri gösteriyor

165 18 41
                                    

ayaklarımın tabanları yere değiyor ama sanki topuklarım yanıyor ve çivileniyorum durduğum yere

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

ayaklarımın tabanları yere değiyor ama sanki topuklarım yanıyor ve çivileniyorum durduğum yere. neden bu bütün vücudumu ezen toplaşmış serzenişleri organlarımın?

gözlerim yuvalarından çıkacak gibi fışkırıyor damarlarıyla kanlı kanlı, miden bulandı, görüyorum suratında o iğrentiyi. yine de istifra etmeyeceksin, benim önümde değil, tetiklemedi mi bu seni?

yok, çıkar yol yok, tek kavşak dönmüyor sana, hiçbirinin sonunda kesişmiyor adımlarım seninkiyle ya da kader çizgimiz birbirine gülümsemiyor, daha çok şeytanlar dolaşıyor etrafımda.

karnını tutuyorsun, herkes başıma toplandığı için ilginin senden başka bir yere çekilmesinden memnuniyetsiz bir edayla küçümseyici bakıyorsun başıma üşüşenlere. çünkü siyeon ilgiyi sever, siyeon noktalı virgül ya da iki nokta olmak istemez, net bir noktanın yerine kendisinin oturtturulmasını ister, sahne senin, taht senin, yüksekler senin ve yine de daha fazlasını istiyorsun. yetinmeyi bilmiyorsun ve bu benim kusma isteğimi daha da artırıyor. etrafımdakiler birkaç laf ediyorlar ama beynimi yemekten ileri gitmiyor bu. ben yine seni izliyorum. en dipte de yukarı baksam sen varsın kısacası, ulaşamadığım tek nokta olsan da. yine de sen de bana bakıyorsun o meymenetsiz çehreyi daha ılımlı bir hâle getirerek. ne diye bana karşı sempatik olmaya çalıştığını anlar bir hâlde değilim, arkadaş değiliz, hiçbir şeyiz biz seninle. o düştüğüm yerde beni tutan sen olmadığın gibi, tüm damarlarıma ve borularıma hücum eden bu gümleyen hisleri kabullenen de değilsin.

dakikalardır yüzüme vuran ya da çimdikleyenleri öldüresiye dövmek isteğiyle dolup taşıyorum. sonra yüzünü görüyorum yine ve yeniden. özene bezene çıkmışsın annenin doğumhanesinden. sanki suratında ciyak ciyak bağıran cıvıltılarıyla sevinçli çocuklar var, yıldızlar beliriyor, kendimden geçiyorum. bu aşk çoktan bir hastalık mı yoksa sahiden körü körüne beni bitiren bir deliliğin pençesinde miyim? inan hiçbir fikrim yok.

ne yazık ki yatağının altında belirip oradan çıkarak dişini kaptığım gibi değneğimle oraya hediye koyabilecek veyahut küçük dileklerini yerine getirecek bir diş perisi değilim ya da beyaz atım yok. kahramanlıklar benlik değil, ki olsa bile işlemez bu hikâyelere benim büyüklenmelerim çünkü ben hiçbir zaman baş insan olmadım. sanırsam bu hikâyenin de sonunu biliyorum: birbirimizi gözetlerken ölümüm gerçekleşiyor. oysa ne çok isterdim kumların üzerinde taneleri fırlatırken şezlonglara sığamayıp seni her yere yatırabilmeyi. garip, son anımda bile seni düşünüyorum sanki gözlerime tutkalla ya da japon yapıştırıcısıyla-bunu sökmek çok zordur bilirsin- yapıştırmışlar ve ovalasam bile çıkmayacak bir benlik, öyle dibimde biten, öyle benden ayrı kalamayan mızmız bir çocuk.

tik tak. saatler ayarlı en cimrisi olan zamanla anlaşılı.

kapı aralık, ben çıkıyorum, hava soğuk. ceketim yok. sen giy. görüşmek üzere(?)

hoşça kal, tilki, kuyruğunu bir kez olsun bana sar çünkü seninim son kez.

hoşça kal, tilki, kuyruğunu bir kez olsun bana sar çünkü seninim son kez

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

🕚

zırhlar yenik düştü, sihyeonWhere stories live. Discover now