9. Half A Heart

2.4K 158 49
                                    

Sınav dönemindeki dersleri toparlamak adına okulun kütüphanesinde ders çalışmaya gelmiştim. Tam derse odaklandığımda Shakespeare'in "Beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhu koyup aşk sanıyorsunuz." cümlesiyle beynimin gerisine ittiğim her şey kafama doldu. Kağıdın etrafına anlamsız geometrik desenler çizip kalemimin ucu kırılana kadar bastırıyordum. Kalemin oynadığı her çizikte farklı bir görüntü vardı zihnimde. Her biri paramparça oluyordu ve her bir parça farklı bir görüntü oluşturuyordu. Bu puzzle oyunu zihnimi yoruyor, kalbimi acıtıyordu. Ergen kızlar gibi ayrılık şarkıları dinleyip peçetelerin dayanıklılık derecesini test etmedim. Ama düşünmem gerekiyordu.

Neden Winter? Dedim kendi kendime. Neden ona kapıldın? Üzgün bir doğumgünü çocuğuydu o. Onu gülümsetebildiğin için mi? Kendi içindeki sorularla boğulmuştuu, sen onu çekip çıkardın karanlıktan. Hayır hayır. Ben ona küçük bir ışık verdim. O ışığı büyütüp kendi yolunu açan, karanlıktan çıkan oydu. Tamamen çıkmış mıydı peki? Yoksa hâlâ yolu açmak için mi uğraşıyordu? Ne kadar olmuştu onunla konuşmayalı, kendi içinden söz etmeyeli? İlk randevumuz... Sonrasında hiç konuşmamıştık. O mesajlarda böyle şeyleri anlatan biri değildi. O gün de fazla duygusal bir an olduğundan dolayı anlatmıştı. Yüz yüze de çok fazla gelmemiştik. Buluşmalarımız...

Bir hüzün yuvarlandı gözümden, duygu kağıdıma. Not için çıkardığım kağıt duygularımın esiri olan acemi şekillerle dolmuştu. Her nefesimde boğuluyordum. Çünkü onun kalbinde bir krallık kurmuştum ve hazinemin en değerli hazinesi olan zümrütler beni aşkın ipek kanatları arasına almıştı.

Beni bu duygu denizinin ortasından çıkarıp karaya vuran telefonumdan dalga dalga yayılan müzikti. Etrafımdakilerin rahatsız bakışlarıyla karşılaşınca sesi hemen kapatıp bir özür mırıldandım. Ekrandaki "Harry" yazısı beni şaşırtmamıştı. Kaç gündür hiçbir aramasına mesajına dönmemiştim. Onunla karşılaşacak gücü kendimde bulamamış, onu özlediğim gerçeğini unutmak için epey zorlanmıştım.

Aramayı reddetmemin sadece birkaç saniye sonrasında mesaj geldi. "kütüphanenin önündeyim, gelir misin? Lütfen."

Artık kaçmanın bir anlamı yoktu. Telefonumu ve kartımı alıp kütüphaneden çıktım. Koridorda gergin bir şekilde ilerledikten sonra kartımı okutup turnikeden geçtim. Evet dışarıda bekliyordu. Kıvırcıklarını zaptetmek için bere takmıştı ama bu sefer de kızarmış gözleri fazla öne çıkmıştı.

Yanına gidince bana sımsıkı sarıldı. Ve ben, Winter Hughes kaç gündür içimde oluşan sıkıntının ona sarılmamla yok olduğunu fark ediyordum.

Sarılmamızınn ardından gözleri, gözlerime köprü kurmak istercesine bakıyordu. "Winter... Kaç gündür aramalarıma, mesajlarıma dönmüyorsun. Ben, ben sana o saçma haberi açıklayabilirim."

Hiç de kibar olmayan bir şekilde böldüm onu. "Sınav dönemindeyim. Pek çok arkadaşıma dönmüyorum. Şahsi algılama."

"Arkadaş" deyince yüzünde bir gölgelenme oluştu. "Açıklamama izin ver Winter."

"Açıklamana gerek yok Harry." Sahte bir şekilde gülümsedim. "Sonuçta ben senin sevgilin değilim. Sınav dönemlerinde gergin oluyorum ve bunu başkalarına yansıtmamak için pek diyalog kurmuyorum."

Sevgilisi olmadığımı söylediğim zaman yutkundu ve o güneşe gerek kalmayan parıltılı gözlerinde bir damla oluştu. Kirpiklerindeki gökkuşağında hangi renk olduğumu merak ettim.

"Winter... Böyle deme... " zorlukla konuştuğu belliydi.

"Ben kütüphaneye dönmeliyim. Sınava çalışmam gerek. Görüşürüz." Bana sarılmasına fırsat vermeden içeri yürüdüm. Kartı okutup turnikeden geçtikten sonra koridorda yürürken kaybolan sıkıntım fazlasıyla geri gelmişti.

Landing in London 1Место, где живут истории. Откройте их для себя