8

20.1K 1.9K 466
                                    

Yorum istiyorum

Yaklaşık bir saattir kütüphanede, aptal matematik sorularıyla boğuşuyordum. Ne Bay Kim'den ses çıkıyordu ne de benden. Arada benim oflamalarım duyuluyor, Bay Kim bana bir bakış atıyor, tekrar önündeki bilgisayara dönüyordu. Kütüphanede kimse yoktu. Yalnızdık.

Taktığı burnundan neredeyse düşecek gibi duran gözlük, kahverengi bol kabanı, siyah permalı saçları, ilk defa yakından gördüğüm kemikli elleri insanı delirecek kadar zarif ve güzeldi. Yüzündeki maske güzelliğini kapatamıyordu. 

Masanın bir ucunda o, bir ucunda ben oturuyordum. Soru çözmektense o bilgisayara dönmüşken onu izlemek her şeye bedeldi. Bir insan nasıl bu kadar kusursuz olabiliyor, aklım almıyordu.

Yine bir soruda takılınca kafamı geri yasladım ve ofladım. Dakikalardır uğraşıyordum ve bu ne biçim bir soruydu böyle? Hayır, ondan yardım istemeyecektim. En ufak hareketimde bana bakan Bay Kim, bu sefer çıkardığım ses ile başını kaldırıp bana bakmıştı. Göz göze geldik. Güzel gözleri beni inceledi, gözlerinin içinde kayboldum. Ardından dudaklari hafifçe aralandı. "Bir sıkıntı mı var, Jeon?" Uzun zamandır konuşmadığından dolayı daha da kalın, boğuk, hırıltılı çıkan sesi altında ezildim.

Yutkundum ve başımı hızlıca sağa sola salladım. Bana inanmadığını belli edercesine kaşlarını kaldırdı, uzaktan gözlerini önündeki kitapta gezdirdi. "Yapamadın mı?" Derin bir nefes aldım, sesimin heyecanlı çıkmasına engel olamayarak hızlı hızlı konuştum. "Ah hayır aslında sadece uğraşıyordum, bir kısımda takıldım ama ben işte, tekrar bakacaktım. Yani öyle-"

Konuşmamı bölen şey kütüphaneyi dolduran sandalye sesi oldu. Sandalyesini geriye ittirerek yavaşça kalkmış, ağır adımlarla yanıma yaklaşmıştı. Tanrı aşkına, öyle asaletliydi ki... Derince nefes aldım, gelişini izledim. Sakin olmalısın Jeongguk, o senin öğretmenin. Elbette soru anlatabilir, sakin...

Bir anda görüş açıma giren esmer, kemikli eller ile nasıl sakin olabilirdim ki? Elini yapamadığım sorunun kenarına koymuş, sağ tarafımda duruyordu. Nefesimi tuttum ama bu kokusunun burnuma dolmasını engelleyemedi. 

Mırıldandı, soruyu inceledi bir süre. Nasıl çözüleceğini anladığı sırada -ki bu yaklaşık 15 saniye sürmüştü- hafifçe eğildi. Kalemimi eline aldı. "Bak şimdi..." Sorunun yanına birkaç işlem yazıp nasıl yapılacağını anlatmaya başladı. Bana bakmıyor, gözlerini kitaptan ayırmıyordu. Ben ise tam tersi soruya bakmıyor onu izliyordum.

Çok yakındık, kalbim öyle hızlanmıştı ki kalbimin sesini duyduğuna emindim. Çok güzel kokuyordu, aklımı alacak gibiydi. Esmer teni öyle güzel parlıyordu ki gözlerimi ondan ayırmak çok zor gibi geliyordu.

Bir anda kafasını kaldırdı, benim ona baktığımı görünce kaşlarını çattı. "Anladın mı?" Maskeler olmasa nefesini dudağımda hissedecektim. Bakışlarımı aniden kaçırdım. Cevap vermeye dilim gitmiyordu, utançtan ölecektim şuracıkta. "Anladın mı diyorum sana, Jeon." Sesindeki gerginlik, sinir artmıştı sanki. Kalbimin durmasına dakikalar kalmıştı.

Daha da sinirlendirmemek için anladığımı belirten mırıltılar çıkardım. Geri çekildi, kabanını düzeltti. "Bir daha bana cevap vermemezlik yapma." diyerek yerine uzaklaştı. Bakışlarımı ondan ayırmadım, her adımı dikkatle izledim. Bu adamı tanımıyordum, yaptıklarını, dediklerini kavrayamıyordum.

O yerine oturunca tekrar göz göze gelmemek için hemen kafamı eğdim. Soruya geri baktım, anlatmıştı fakat hiçbir şeyi anlamamıştım. Belli etmemek için sayfayı çevirdim, yeni bir soru ile bakıştım. Aptal matematik aptal.

Geriye kalan bir buçuk saatte başka hiçbir şey olmadı, aynı şekilde arafa bakışmalar geçti.

Bu adam ile daha çok şey yaşayacakmışım gibi gözüküyordu.

Beğendiniz mi?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Beğendiniz mi?

forgotten micHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin