Bölüm 20: PARTİ

En başından başla
                                    

Kendimi koltuğuma bırakırken neredeyse nefes almayı unutmuşum gibi hissediyordum. Yanaklarım yanıyor, beynim binlerce kurgu üzerinde dönüp duruyordu. Bu işi batırmış mıydım yoksa batırmamış mıydım? Büyük bir muammanın ortasında kalakaldım.

Başımı iki yana sallayarak Mert düşüncesini akşama bıraktım ve koltuğumdan kalkarak Aras'ın yanına gitmeye karar verdim. Şu an Mert'ten daha büyük bir Kûra problemim vardı.

Odamın kapısından çıktıktan sonra bomboş olan katta etrafıma bakındım, Hande masasında değildi diğer odalarsa boş gözüküyordu. Acaba bir toplantı mı vardı? Derin bir nefes alarak Hande'nin masasına yaklaştım ve masadaki kırmızı dosyalardan birini elime alarak Aras'ın kapısına yanaştım.

Geçen seferki gibi bir toplantının ortasına dalmak istemiyordum, hatırlamak bile utancımı yeniliyordu. Derin bir nefes alarak Aras'ın kapısını tıklatıp içerden ses gelmesini bekledim. Herhangi bir ses gelmeyince tekrardan tıklatarak kapıyı aralayıp başımı içeri uzattım.

Aras önündeki bilgisayara odaklanmış çatık kaşlarla ekranda bir şeye bakıyordu, parmaklarıysa klavyenin üstünde seri hareketlerle kıpırdanıyordu. Bana kısa bir bakış attıktan sonra, "Önemli bir şey yoksa şimdi müsait değilim," diyerek, tekrardan ekranına döndü.

"Aslında önemli sayılabilir... Kûra ile alakalı," dediğimde, parmakları klavyenin üstünde donmuş ve gözleri ağır bir şekilde beni bulmuştu. "Gel," dediğinde, kapıyı tamamen açarak içeri girdim ve masasına doğru yürümeye başladım.

"Elindeki dosya ne?"

"Ah, geçen sefer odana pat diye daldığımda çok utanmıştım. Şimdi katta kimseyi göremeyince toplantı falan var sandım da bahanem olsun diye elime aldım işte..." diyerek Aras'ın masasının önündeki koltuğa oturdum ve kollarımı masasına koyarken bana verdiği cep telefonunu ona uzattım.

"Yaklaşık beş dakika önce Kûra aradı," dediğimde, Aras'ın bakışları düz bir şekilde beni buldu ve "Aradığı anda gelmeme sebebin ne?" diye sordu.

"Mert odamdaydı, onunla sohbet ediyorduk," dedim. Aras'ın kaşları çatılırken, telefonu elimden aldı ve muhtemelen arama kaydına girerek Kûra'nın numarasına baktı. "Ne söyledi?" diye sorduğunda, "Sana bir mesajı varmış... Tam olarak söylediklerini aktaracak olursam, 'Beni istiyorsa, benim onu istememi beklemeli. Eğer ki bu sabırsızlığına devam ederse... Ah Hazar'ım... O zaman olacaklardan ben sorumlu değilim,' dedi," dediğimde, "Yani... Karşıma çıkacak," diyerek gülümsemişti.

Keyifle bana bakıp, "Peki, Mert'le neler konuştunuz?" diye sorduğunda, Aras'a her şeyi anlatmak konusunda tereddüdüm vardı. Anlattıklarımdan sonra bu işi batırdığımı söyleyebilir ve beni eve dönemez bir hale getirebilirdi bunun olmasını istemiyordum.

"Fena değil, beni bu akşamki partiye davet etti," dediğimde, Aras'ın başı omuzuna doğru büküldü. "Kabul ettin mi?"

Başımı onaylarcasına sallarken, "Evet, aramızdaki muhabbet gittikçe derinleşiyor belki çok yakında buzları çözülür," dedim, içten içe buzlarının çözülmesini umduğum kişi Aras'tı çünkü Mert'in maskesi çatlamıştı onun içindeki insanı görmüştüm ve aramızdaki ilişki ne kadar derinleşirse kişiliği de o kadar dışarı çıkıyordu. Mert zeki bir adamdı, çocukça planlara kanmayacak bir hali vardı, bu yüzden bu gün her şeyi gün yüzüne çıkarmıştı. Daha fazla oyun olmasını değil, gerçeklerin konuşulmasını istemişti.

Mert'in istediği gibi devam edersem belki Mete'nin Aras'tan ya da benden ne istediğini öğrenebilirdim. Sonuçta bana zor durumda kaldığımda yardım edeceğini kendi söylemişti, buna inanmak biraz saflık olsa da bir ihtimal vermeden geçemiyordum. Hiç yoktan beni elinde oynatmaya çalışıyorsa bile artık gözlerim daha açıktı, ona güvenemeyeceğim kesindi zaten ama başka bir duygu da hissetmeyecektim. Bunun bilinci uyanmıştı.

YERALTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin