''Başıma bunlar gelmeden hemen önce telefonda konuştuğumuzda bana bölümle ilgili ne kadar yakındığını duysaydın bu hikâye senin için daha ürkütücü olabilirdi.''

''Şu an bile yeterince ürkütücü.'' diye fısıldadı.

Gözleri dalıp gitmişken sabahtan beri yaşadığımız her şeyi onun da sindirmeye ihtiyacı olduğunu fark ettim. Benim hissettiklerimi hissetmesinin ihtimali bile yoktu ama diğer göz olarak yanımda şahit oldukları konusunda ise onu anlayabilirdim. Titrek bir nefes dudaklarım arasından çıkıp gitti.

''Bana inanmanı beklemiyorum.''

''Ama inanıyorum.''

''Bu duyduğum her şeyden daha garip.'' dedim dürüstçe.

Omuz silkerken düşüncelerinde oldukça samimi görünüyordu. ''Neden böyle bir yalan söyleyesin ki?''

Beyaz perde gürültüyle aralanırken ikimiz de irkildik.

Pratisyen hekim elinde bir dosyayla küçük alanımıza girerken, ''Evet, nasıl hissediyoruz?'' dedi. Gözleri Tuna'yı bulduğunda ise devam etti.

''Biraz dışarı alabilir miyim?''

''Ah, tabii. Dışarıda bekliyorum.''

Sanki birbirimizi yıllardır tanıyormuşuz ve bana refakatçi olabilirmiş gibi ilgili görünmesini yadırgamak elimde değildi.

''Tamam.'' dedim sadece.

Perdeyi kapatmadan önce sadece dudaklarını oynatarak bana bir şey söylemeye çalıştı fakat kısacık o anda dudaklarını okumam pek mümkün olmadı.


Saatler sonra hastaneden çıkmayı başardığımızda hava çoktan kararmıştı. Gökyüzüne bakarken, ''Kaç saat baygındım?'' diye sordum.

''Bilmem. Beni aradıkları gibi geldim ve yarım saat falan bekledim. Öncesinde ne zaman getirdiler bilmiyorum.''

Gözümü ilk açtığımda 'seni saatlerce aradım' demesini anımsadım.

''Zaman su gibi akıp gidiyor.'' diye mırıldandım. ''Ama mecazi anlamda değil.''

Neyden bahsettiğimi anlamamış olacaksa yüzünü buruşturdu. ''Nasıl yani?''

''Neyse.'' diye geçiştirdim.

''Normalde bu kadar ısrarcı gözükmekten rahatsız olurum ama evde kalabileceğini sana tekrar hatırlatmak istiyorum.''

Yan yana, oldukça yavaş adımlarla yürürken her an bir yere düşüp kalacak gibi hissediyordum.

''Çok kötü görünüyorsun.'' dedi.

''Ne?''

''Yanlış anlama. Yüzün sapsarı, hasta gibi gözüküyorsun anlamında dedim.''

Daha iyi bir seçeneğim var mıydı? Kasım ayında, her on dakika da bir yağmur yağarken ve İstanbul gibi tekinsiz bir yerde ne kadar süre dışarıda kalabilecektim? Peki o evde ne kadar güvende olacaktım? Çaktırmadan Tuna'yı bir kez daha süzdüm. Henüz bir gündür tanıdığım bu çocuğa güvenmek zorundaydım. Sığınabileceğim tek yer, kendi evim olması gereken Tuna'nın eviydi.

''Hadi ama ya, çok fazla seçeneğin yok gibi gözüküyor. Bir kadını bu halde sokakta bırakırsam gece uyuyamam.''

Tuttuğum nefesimi öylece bıraktım. ''Bir kadını evine aldığını duyan sevgilin de senin kadar anlayışlı olacak mı?''

Karşıdan karşıya geçtiğimiz esnada bir dakikalığına kısa bir sessizlik yaşandı. Hemen ardından Tuna'nın yüzü değişti ve ''Kim?'' dedi.

MAVİ AY (Tamamlandı)Where stories live. Discover now