9. bölümden (Alıntı)

988 46 105
                                    

Evet, hafta sonuna kadar bekletmek istemediğim için 9. bölümden küçücük bir alıntıyla geldim. Umarım beğenirsiniz;)

9. bölümden (Alıntı)

Amanos dağlarının eteklerinde yuları gevşetilmiş atlar dörtnala koşarken arkalarında yoğun bir toz bulutu bırakıyorlardı. Şaha kalmış atların yeleleri kendi hızlarının yeliyle kalkıp inerken sırtlarında şaklayan her kamçı hızlarına hız katıyordu çünkü ulaşmaları gereken topraklar tutmaları gereken işler vardı. Sabah ezanıyla kalkmış uçsuz bucaksız amik ovasına doğru yol alıyorlardı.

Birileri ovaya ulaşmak için at sürerken ovanın müdavimleri dağların tepelerini kızıla boyayan güneşten sakınmak için çoktan işe koyulmuşlardı. Birileri işlerine şevkle sarılıp dört elle çalışırken birileri artık orada yoktular. Onlar başka işlerin peşindeydiler. Onlar ovayı terk-i diyar eylemişlerdi.

Saatler öncesi ve şafak vakti.

Musa ve Ömer Çavuş konuşurlarken Ferhat da onları dinliyordu ve konuşulanı harfi harfine duyuyordu. Babasını zor durumumda bıraktığı için içinden lanetler okuyordu. Hem de her işin müsebbibine karşı dilini bağlamak zorunda kalışını hiç mi hiç hazmedemiyordu. Burada bir suçlu varsa kendisiydi çünkü kalbine düşen vaveylayı soğutmak için ateşi ateşle yumuştu. Keşke yapacağını yapmadan önce iki kere düşünseydi. Eğer iki kere düşünmüş olsaydı şimdi hem babasını zor durmada bırakmamış olacaktı hem de suçluyu şikâyet etme şansları olacaktı. Üstüne üstlük kendi ayıbını şimdi lanet olası adam da biliyordu.

Musa gibi bir adama nasıl güvenilirdi ki? Bütün bunları kafasında ölçüp biçtikçe ister istemez pişmanlık yaşıyordu. Pişmanlığı yaptığından değil babasının bu işe bulaşmasından dolay idi.

Tedbirsizlik yapmıştı ve bu tedbirsizliğin faturasını herkesten çok kendisinin ödeyeceğini de biliyordu. Gerçi Musa'yı şikâyet etme olasılığı olsaydı eğer bu olasılığın olasılıktan ibaret kalacağını az çok tahmin edebiliyordu çünkü tarihte benzeri olaylar yaşanmış ve bir şekilde örtbas edilmişti.

Zaten bunu bildiği için sırf olayın failinin canını yakmak istemiş ve yangını çıkarmıştı. Pişman mıydı? Bilmiyordu... Zamanı geriye sarmak mümkün olabilseydi aynı kararı tekrar alır mıydı? Bilmiyordu...

Ferhat, şafağın sinesine esir edilen konuşmalara şahit olduktan sonra sürekli kararını ve kendi yaptığı eylemi sorguluyordu. Yapayalnız kalmış kişiliği ikilem yaşıyordu ve ikilemde kalmış belleği olayı bir türlü içselleştiremiyordu.

Belki içselleştirmek zaman alacaktı lakin bu zaman zarfında başına gelecekleri de sanrıları kulağına fısıldıyordu. Sanrılarına her zaman güvenirdi çünkü görünen köy kılavuz istemezdi; çok da uzaklarında olmayan o köy çıplak gözle bile görünüyordu.

Yaptığı düşüncesizliğin faturasını babasının kendisine misliyle ödeteceğinden emindi. Bunu hak etmişti de. Ne diye yangın çıkarmıştı ki? Pekâlâ, da gidip jandarmaya şikâyet edebilirdi. Başını olumsuzca sağa sola salladı. Yok, olmaz çünkü böyle bir olasılık yok. Zaten böyle bir olasılığın olmadığını ve olmayacağını çok iyi bildiği için yapmamış mıydı? Yapmıştı. Madem yapmıştı yaptığının bedeli ne olursa olsun ödemeye hazırdı...

Görüşürüz...

Hudutsuz ArzularWhere stories live. Discover now