Giriş

202 37 29
                                    


"Yaşaması için çizilen sınırlara, belirlenen kalıplara baş kaldıran ve kendi sınırlarını, kalıplarını belirleyerek ilerleyen her savaşçıya ithafen."
















Karanlığın bir örtü gibi örttüğü kaldırımlarda hızlı hızlı ilerlerken, ayağım bazen kaldırımın yer yer bozulmuş taşlarına takılıyor, saniyelik duraksamalara sebep olacak sendelemeler yaşıyordum. Saat gecenin üçüne geliyordu ama Yo' nun parlak ve şatafatlı ışıkları Nadal'ın izbe ara sokaklarına bile sızmaya yetecek kadar canlıydı. Fakat bütün bu canlılık ve şatafat bile Nadal'ın günden güne harabeye dönen görüntüsünü kapatamıyordu.

Kapatamazdı da.

Yo maskenin ön yüzüydü. Nadal ise bu maskenin arkasında ki tek gerçekti ya da ben kendimi buna inandırmak isteyenlerden sadece bir tanesiydim. Bu Nadal' da yaşayan herkes için böyleydi. Ne demişler giremediğin oyun en kötü oyundur.

Dar sokağın duvarları giderek daha da daralırken ellerimi rengi atmış siyah deri ceketimin yer yer yırtılmış cebine hızlıca soktum. Çöplüğe yaklaştıkça havada bir o kadar soğuyordu. Çöplüğe sapan sokağa girince beni bekleyen arkadaşlarımda göz perdelerime yavaş yavaş düşmeye başlamıştı. Geç kalmıştım ve onlar uzun süredir beni bekliyorlardı. Bu Lemi'nin üstten bakan ve onaylamadığını belli eden bakışlarından da anlaşılabiliyordu. Ne zaman bir şeyleri onaylamıştı ki. Alışık olduğum bu tavrına göz devirmekten başka bir şey yapamazdım. Sonunda yanlarına ulaştığımda bakışlarım Lemi' den İnaya ve Naser' e kaydı. Sırtlarını duvara yaslamış bana bakıyorlardı. Naser bakışlarını üzerimden çekip hemen kendi dünyasına dalarken İnaya ise bakışlarını benden bir saniye bile ayırmamıştı. Ağzında her zamanki gibi naneli şekeri vardı bunu şişmiş yanağından anlayabiliyordum. Bir abla edasıyla başını iki yana sallayarak gülümsedi.

Gülümsemesine içten bir karşılık vererek "Üzgünüm uyuyakalmışım" dedim, ellerimi yaramaz bir çocuk edasıyla enseme atarak. Tam bu esnada da Berslan' ın güçlü kollarının arasına çekilmiştim.

Saçlarımı karıştırarak "Küçük uykucuda geldiğine göre gidebiliriz" dedi.

Bu cümleyle birlikte hepimiz bulunduğumuz konumlardan yavaş bir şekilde doğrularak on metre ilerimizdeki tellerle çevrili olan çöplüğe baktık. Tıpkı Nadal' ın aynadaki yansıması gibiydi. Uçsuz bucaksız ve terk edilmiş. Tıpkı bizler gibi. Zihnimin her bir köşesinde yankı bulan bu düşünceyle bakışlarım istemsizce çöplükten, yanımda duran dört kişiye kaydı. Lemi, Naser, İnaya, Berslan ve ben Mai. Hepimizin yüzünde aynı ifade peydah olmuştu. Bu noktadan sonra hayatımızın eskisi gibi olamayacağını hepimiz çok iyi biliyorduk. Ya bütün düzeni alt üst edecektik ya da bu düzen bizi alt üst edecekti. Sonuç ne olur bilemiyorum ama bildiğim bir şey varsa oda hiçbir şeyin bundan sonra aynı olmayacağı.







SEVİYESİZLER 1: ÇÖPLÜK YARIŞLARIWhere stories live. Discover now