Dört kişilik odaya girdiğimde Minseok sırtını yatak başlığına vermiş, elindeki resimli kitabı inceliyordu. Beni gördüğünde yüzünde oluşan gülümseme o kadar tanıdıktı ki, Hoseok'a bu kadar benzediğini bir kez daha net bir şekilde görmek beni şoka uğrattı. "Merhaba, Minseok-ah, ne okuyorsun?" diye sordum yatağın köşesine otururken, "Bu aslanlarla ilgili. Onlar çok güçlü. Namjoon hyung aldı bana." Kim Namjoon'un onu görmeye geldiğini duymak şaşırmama sebep oldu. "O çok iyi biri. Beni yanına alacakmış Jungkook hyung. Kocaman bir evimiz olacakmış." Minseok mutluluk ile bana bunları anlatırken ne demem gerektiğini bilmiyordum. O aileye dair içimde hiçbir kötü düşünce yer etmiyor olsa bile şaşkındım. "Ah, Bay Son ne diyor bu konuda?" diye sordum elimde olmadan, birinin Merkez'deki bir kedi-insanı evlatlık alabilmesi için onun imzası çok önemliydi.

"Namjoon hyung çok tatlı biriymiş, Bay Son bana çok iyi bakacağını söyledi."

Minseok elindeki kitaba odaklanmış bir halde bana kendi kendine hikayeler anlatırken yerime yayılmış onu dinliyordum. "Aslanın kardeşi varmış, onu çok seviyormuş." dedi Minseok, taht üzerinde bir aslan ve onun yanındaki daha küçük aslanı gösterdi bana. "Benim neden abim ya da ablam yok ki?" diye sordu Minseok bana bakarak, ona ne söyleyeceğimi bilmiyordum. "Ben varım." dedim, kitabı elinden alarak yemek yemesi için kaldırdım. "Ben senin abin olurum." Kucağıma aldım onu, kollarını boynuma doladı. Yemekhaneye indiğimizde birkaç çocuk yanındaki eğitmen ile birlikte yemeklerini yiyordu. Minseok'u kucağımdan indirerek ona yemek aldım, tabakları tepsiye yerleştirirken, "Çilek de alalım." dedi kenardaki çilek dolu kaseyi göstererek. Onu da tepsiye koydum. Cam kenarındaki bir masaya yan yana oturduk beraber. Onun kahverengi saçlarını karıştırdım.

Çorbasını içmeye yardım ederken kendi yapabileceğini söyledi, "Evde hep kendim yerdim, annem asla yardım etmezdi bana." dedi, onu kendi haline bırakırken kapıdan giren Kim Namjoon'u gördüm. Yanımıza gelerek Minseok'un saçlarını okşadı, hemen karşımdaki sandalyeye oturdu ve küçük çocuğun yemek yemesini izlemeye koyuldu. "Merhaba." dedim sessizlikten sıkılarak, bana kısa bir baş sallama ile selam verdi sadece. "Ben üzgünüm konferansta olanlar için..." O gün aklıma geldiğinde ne kadar kendi içimde haklı olduğumu düşünüyor olsam da herkesin içinde yaptıklarım hoş değildi. "Ah, sorun değil Jungkook. Halledebilmeyecek şeyler değil." dedi, gülümsemeye çabaladım. Minseok sessiz bir şekilde yanımızda yemek yemeye devam ediyordu. "Kardeşiniz nasıl?" diye sordum bu kez, küçük kardeşin iyi olup olmadığı konusunda endişelerim vardı. Sadece bir saldırıya uğramıştı.

"Hayoon mu yoksa Taehyung mu?"

Bir an boğazıma takılı kalan yumru ile ne yapacağımı bilemedim bir an, Taehyung'un adını duymak iliklerime kadar titrememe sebep oldu. Birkaç saat önce karşımda oturmuş bana hislerini ilan eden adam hakkında düşünmek istemiyordum şu an. "Hayoon'dan bahsediyorum." dedim, beni onaylarken iyi olduğunu ve Taehyung'un evinde dinleniyor olduğunu söyledi. Onun adını yeniden duyduğumda arkama yaslanarak gözlerimi kısa bir anlığına kapadım. "Jungkook!" diye bağırdı yemekhanenin içinde bir ses, Hoseok kapının orada dikilmiş bize bakıyordu. Heyecanlı olmasının sebebinin Kim Namjoon'u görmek mi olduğunu anlamıyordum. Onu yanımıza çağırmak istesem de Minseok yemek yemeye devam ediyordu yanımda. "Merhaba." dedi Kim Namjoon elini kaldırarak ona selam verdi, Hoseok'un yüzünde kocaman bir gülümseme vardı yanımıza gelirken.

"Sen kimsin?"

Minseok ona sorduğunda masamızın başında dikilmekte olan Hoseok bakışlarını ona dikti. "Jungkook'un arkadaşıyım ben." dedi ona, Kim Namjoon'un yanına, Minseok'un karşısındaki sandalyeye oturdu. Abi kardeş birbirlerine çok benziyorlardı yan yana olduklarında. "Minseok'u yanıma alacağım." dedi Kim Namjoon Hoseok'a dönerek, arkadaşım ona bakarken bunu neden kendisine bakarak anlattığını anlamaya çabaladı. "Jungkook." dedi bana bakarak Hoseok, bakışları yeniden yanımdaki çocuğa kaydığında onun kim olduğunu şimdi anlamış görünüyordu. "Minseok yemeğini yediysen odana çıkalım." dedim, Hoseok'un bir an kendine hakim olamayarak yanlış bir şey söylemesinden endişe ediyordum. "Jungkook hyung, ben daha çileklerimi yemedim ki ama..." dedi, kaseden bir çilek alarak ağzına attı. "Tamam, sen çileklerini ye. Öyle çıkalım odana." Yeni bir çileği daha ağzına atarken saçlarını sevdim.

Kasedeki son çileği de yediğinde sandalyeden kalkarak onu kucağıma aldım, Kim Namjoon onun elini tutarak avuç içini öptükten sonra gitmemiz için bize el salladı. Minseok da ona karşılık verdi. Yemekhanenin kapısına ulaştık, Yoongi hyunga yanından geçerken selam verdim. "Jungkook hyung." dedi Minseok odaya girerken, "Efendim bebeğim." dedikten sonra onu yatağa oturttum. "Namjoon hyung ile gidersem de seni görebilirim, değil mi?" diye sordu, onu yatağa yatırdım. Saçlarını öptüm. Yatağın kenarına oturarak kitaplardan birini elime aldım. "Elbette görebilirsin, şimdi uyuyalım." dedim, gülümseyerek gözlerini kapadı ve anlattığım hikayeyi dinlemeye başladı.

-

merhaba

boy in the bubble' taekookWhere stories live. Discover now