Gecenin Şarkısı

395 131 43
                                    


Bir aşkın kaç mevsimi olur? Ağlamadan, haykıramadan, isyan etmeden, beklemek ama en çok da neyi beklediğini bilmemek: onun cezası bu idi. Dayanılmaz bir özlem sonra da bir kin kapladığında içini Yavuz her zaman buraya gelirdi. Hiçbir şeye dokunmazdı. Eğer dokunursa ondan kalan hatıralar da silinecek, yok olacak gibi gelirdi ona. O geri gelse yaşananları unutmak bile istemezdi. Tekrar unutmak ve yeniden hatırlamak, yaşananlardan geriye bir tek bunlar kalmıştı.

Karanlık yolda sessizce yürüdü. Eskiden kendi yalılarına ulaşmak için Arnavut kaldırımlı iki yanına ağaçlar sıralanmış ışıklı bir yoldan geçtiğini hatırladı. Çocukken yolun başında arabadan inip ağır ağır ,bu yolun keyfini çıkara çıkara yürüdüğü geldi aklına. Bazen yalnız yürürdü; ama çoğunlukla üçü olurdu. Onlar hemen yan yalıda otururlardı. Bütün çocuklukları birlikte geçmişti. Kendini bildi bileli hep onlar vardı. Ne zaman değişmişti peki duyguları. Hatırlayamadı. Belki de ilk günden beri duyguları aynıydı fakat sadece o geç farkına varmıştı. Yavuz yine derin düşüncelere dalmıştı. Yıllar olmuştu bu lanetlenmiş eve gelmeyeli. Biri yanmış, biri terk edilmiş iki yalı. Bir zamanlar boğazın incisiydiler. Hayatları o korkunç olay olmasa kim bilir nasıl da güzel olacaktı. O böyle acılar çekmeyecekti. Yavuz'un boğazına bir düğüm geldi oturdu. Yutkunmak istedi, yumruk yemiş gibi hissetti başaramadı. Karnı ağrıyor gibi karnını tuttu, daha fazla dayanamayacağını anlayarak dizlerinin üzerine çöktü. Ağlamak istiyordu ama gözyaşları yoktu sanki. Derin derin nefes alıp verdi. Kıyıya vuran dalgaların sesi onun yeterince odaklanmasını önlüyordu. Sonunda odaklanmayı başardı ve kendini topladı. Şimdi kendini daha iyi hissediyordu. Cebinden ilacını çıkardı, bir tanesini avucuna aldı ve eliyle biraz oynadıktan sonra içti. Bu ilaç olmasa kim bilir ne halde olurdu. Birkaç dakika karşıdaki  kıyıyı seyretti. Şimdi kendini daha iyi hissediyordu. Yalının boyaları düşmüş, beyaz mı siyah mı tam olarak anlaşılamayan iki kanatlı büyük giriş kapısına yöneldi.Bekçi falan yoktu. O kara günden sonra bu iki yalının lanetli olduğuna o kadar inanmışlardı ki değil bekçilik yapmak insanlar yalıların yanına bile yaklaşamamışlardı. Aradan geçen yıllarda insanlar bire bin kattıkça yalıların efsanesi daha da büyümüştü. Kendi yalılarına o olaydan sonra ilk defa ayak basıyordu. İki basamaklı merdivenden hızlaca çıktı. Kapının koluna uzanınca kilitli olmadığını anladı. Büyük ahşap kapı gıcırdayarak açıldı. Yalı karanlığa gömülmüştü. Yavuz telefonunun fenerini açmak zorunda kaldı. Eşyalara dahi dokunulmamıştı. Onlar da bu ev ile birlikte çürümeye terk edilmişlerdi. Bir an Yavuz'a sanki bu eşyaları bu evi yiyen güveler işlerini bitirince, bu eşyaların tamamını yok edince ,evde ortadan yok olunca işte o zaman kötü anıları da yok olacak gibi geldi. Yavuz üst kata çıktı, kendi odasına girdi. Güç bela çekmecesini buldu. Çekmeceyi açtı, tam tahmin ettiği gibi oradaydı. Kimse ne bu odaya girmiş ne de eşyalara dokunmuştu. Resim çerçevesini eline aldı. Üçünün gülen yüzü tam karşısındaydı. Fotoğraf biraz solmuştu. Fotoğrafı çerçevesinden çıkarıp cebine koydu. Sonrada yalıdan hızlıca çıktı. Bu hayaletli evden bir an önce uzaklaşmak kaçmak istedi. Burada o herkesin bildiği soğuk, acımasız Yavuz yoktu. Burada o sadece küçük bir oğlan çocuğuydu. Yavuz kendini bu kadar savunmasız hissettiği bu yere bir daha asla uğramayacaktı. Zaten ne diye buraya gelmişti ki. Yavuz her defasında artık buraya gelmeyeceğine dair kendine söz verse de unutulmuş bu yer ne kadar tuhaf olursa olsun ona huzur veriyordu. Anılar ile yaşamak yıllardır yaptığı bu değil miydi? Kadınlara karşı soğuk tavrı, tek gecelik ilişkilerden hep kaçınması her şeyin nedeni o değil miydi? Zengin, yakışıklı, bekar bir erkekti. Kadınların gözdesiydi. Bütün bunlar onun için yeterli olmalıydı. Ne yazık ki Yavuz hayattan zevk almıyordu.

Yavuz bu hüzünlü yerden ayrılırken gecenin devamının daha eğlenceli bir yerde devam edeceğini düşündü. Uzun zaman olmuştu dışarı çıkmayalı.  İsviçre'den geldiğinden beri ya sadece işlerle ilgileniyordu ya da evindeydi. Annesine bile sadece birkaç kez uğramıştı.Halası Nesrin ve İsviçre'ye gittiğinde orada tanıştığı, o günden beri de hiç ayrılmadığı Tunç dışında kimse ile görüşmüyordu. Burada hastalığı tekrar nüksetmişti. Hastalığı hakkında sırrı bilen tek kişi ise Tunç'tu. Zaten Tunç İsviçre'den onun için dönmüştü. Ona göz kulak olmak istiyordu. Onca yıldan sonra onlar arkadaştan bile öte kardeşlerdi. Babası vefat etmeseydi  o da asla geri dönmeyecekti. Şimdi bütün işler ona kalmıştı. İşlerin üstesinden bir şekilde gelse de annesi ile halasının evlen ısrarları en dayanılmaz olanıydı. Yavuz 'un durumunu bilen hiç bir kadın onunla olmak istemezdi. O da zaten kadınlardan uzak durmaya çalışırdı. İsviçre'deyken bir iki kadınla ilişkisi olmuştu ama pek yürümemişti. Tek gecelik ilişkilere hastalığından dolayı pek yanaşmazdı. Bu gece de kuzeni Esra'nın doğum günü olduğu için dışarı çıkıyordu. Kuzeni ile ilişkileri çok sıcak sayılmazdı. O İsviçre'ye gittiğinde Esra henüz 8 -9 yaşlarındaydı. Mavi gözlü , kül rengi saçları olan sevimli bir kızdı.Şimdi ise büyümüş zarif bir kız olmuştu. Esra çok güzel ve akıllıydı. İsviçre'ye bir iki defa Yavuz'u ziyarete gelmişti. Yavuz'un kibarlıkla pek işi olmazdı ama Tunç ve halasının ısrarlarına dayanamamıştı. Yavuz istemeye istemeye de olsa bu geceye katılacaktı.En azından erken ayrılırım diye düşündü. Yavuz bu hayaletli harabe yerden ayrılmaya karar verdi. Bahçeye çıktı.

Tam arabasına yönelmişti ki bahçede bir çıtırı duydu. Arabaya gitmekten vazgeçti . Bahçenin içindeki müştemilattan cılız bir ışık geliyordu. O tarafa yöneldi. Gecenin bu saatinde buraya kimse uğramazdı. Hele ki buranın efsanesi bu kadar dillerdeyken. Hırsız mıydı acaba ? Burası yıllar önce terk edilmişti. Buradan kim ne çalabilirdi. Her ihtimale karşı Yavuz eline bahçedeki ağaçların dalından kopan bir parçayı aldı. Yavaşça sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Kapıya ulaştığında yavaşça kapının kolunu indirdi. Kapıyı aralaması ile birlikte bir kadının çığlığını duyması bir oldu. Yavuz ilk şokla bir adım geriledi. Kadın ile göz göze gelince bunun Nesrin halasından başkası olmadığını anladı. Nesrin halası: '' Yavuz sen miydin? Ödümü patlattın,' diyerek, kapıyı açtı ve içeri doğru ilerledi. İçerisi çok tozluydu. Her yeri örümcek kaplamıştı. "Hala bu saatte senin burada ne işin var, '' diyerek Yavuz içeri doğru ilerledi. Elinde hala bahçeden aldığı dal parçası vardı. Bunu gören Nesrin Hala bir kahkaha patlattı. '' Bunu asıl benim sana sormam gerek.Bu gece Esra'nın doğum günü için Tunç'un eğlence mekanına gidecektiniz.'' Yavuz tozlu masaya doğru ilerdi. Parmağıyla masanın tozunu alarak ilerledi. Bir taraftan parmağındaki toza bakarken ''Biliyorsun pek gece dışarı çıkmak âdetim değildir. Esra'nın hatrı olmasa asla çıkmazdım. İnşallah yine birini ayarlamamışsındır. En son bana ayarlamaya çalıştığın kızdan yakamı zor kurtardım." Halası bir kahkaha daha patlattı. " Tamam tamam bundan sonra sana kimseyi ayarlamayacağım., ama annen için söz veremem. Annen seni evlendirmeye kararlı." Yavuz : " hala sen yine de kimseyi bana ayarlamadın değil mi ? " Diyerek kaşını hafifçe yukarı kaldırdı. Halası iki elini teslim oluyorum der gibi havaya kaldırdı. " Beni yakaladın. Pekâlâ, itiraf ediyorum, '' diyerek gülümsedi. Yavuz hafif kızgın bir ifade ile '' Hala!'' Halası Yavuz'un koluna girerek '' Sana bu gece bir hediyem var. Canım umarım beğenirsin "diyerek hınzır bir bakış attı. Yavuz bu durumdan hoşnut olmadığını belli eden bir yüz ifadesi takınmıştı. " Hala unutuyorsun galiba bu gece benim değil kızının doğum günü " diyerek halasına göz kırptı. Halası Yavuz'un bu halini görünce içini çekti. Yavuz yine o bildiği şakacı sevimli çocuğa dönüşmüştü. Halası onun bu halini ne kadar özlediğini düşündü. Yavuz'un çenesinden tutup sever gibi sıktı. Yavuz elinden kurtulmak için yüzünü iki yana salladı. "Hala çocuk muyum ben ? " Halası " Tamam tamam "diyerek Yavuz'un koluna girdi. Halası Yavuz'un kolundan kurtularak " Hadi canım daha fazla geç kalmayalım'' diyerek Yavuz'un önünden dışarıya çıktı. Yavuz 'un arabasının yanına gelince halasına " İstersen seni bırakayım burası çok karanlık, " dedi. "Halası: " Gerek yok arabam şurada, " diyerek ağaçların arasını gösterdi. Yavuz arabasının kontağını tam çalıştırmıştı ki halası arkasını " Yavuz bir de aklıma gelmişken bir daha buraya gelişini de bir ara konuşacağız ," diyerek arabasına doğru yöneldi. Yavuz iç çekerek oradan uzaklaştı. Halası da ondan hemen sonra evden ayrıldılar. Yavuz halasının yine başına ne işler açtığını merak ederek gece kulübüne doğru yola çıktı.

PusulaWhere stories live. Discover now