1.BÖLÜM

157 35 3
                                    


RUH EŞİ ARANIYOR! TEK BAŞIMA ÇOK SIKILDIM.

--Bana ruh eşi değil suç ortağı lazım –

Merhaba canlarım. Bendeniz Nur Sima Ayran. Öncelikle size bu dünyaya nasıl geldiğimden bahsetmek istiyorum. Sevgili annem ve babam -başlarına ne geleceklerinden habersiz ki bu ben oluyorum – bir gün çocuk sahibi olmaya karar vermiş. Bu evlenen her çiftin hakkıdır tabi. Anne baba olmak kolay mı? Yıllarca başarısız geçen denemelerden sonra evliliklerinin 5. yılında annem bana hamile kalmış. O gün o kadar sevinmiş ki tüm komşularına lokma dağıtmış. Babam adaklar adamış sağ salim doğayım diye. Buraya kadar her şey yolundaymış aslında. Ta ki ben annemin rahminde kımıldamaya başlayana kadar. Diyorum ya size o günden belliymiş kıçımın üzerine oturmayacağım. Zavallı validem ise, ben tekmeledikçe sevinmiş aylarca. Ben yine duramamışım yerim de tabi yedi aylıkken sıkılıp erken doğmuşum.

Emel sultan der ki; İki ay daha dinleyemedim kafamı. Böyle bir şey çıkacağını bilseydim daha tutardım ben içimde seni.

Siz bakmayın ona. Çok düşkündür o bana. Altı aylıkken yürüyüp bir yaşında konuşmaya başladığımdan beri çenemde çektiğini kaynanamdan çekmedim der hep. Ama bir yerde haklı da sultanım. Ben o günden sonra hep konuştum. Doğru bildiğim ne varsa yaptım. 10 yaşında yaramazlığın Nirvana'sını görmüş biri olarak söylüyorum. Yaramazlıklarımdan gına gelen annem soluğu en sonunda Pedagog da almış. Bende bir sorun olduğuna o kadar eminmiş ki o gün aklıma geldikçe gülerim hala.

Birtakım testlerden sonra, yaramazlık adı altında Hiper aktivite teşhisi konulmuş. Tabi ben o zamanla bunun ne demek olduğundan bir haber yaşayıp gittim yıllarca. Doğduğum günden beri yerimde duramadan sürekli hareket ettim. Hopladım zıpladım ama hiç durmadım. Her şeyden çok çabuk sıkıldım. Sıkıldıkça yeni heyecanlar aradım. Ama sekiz yaslarında bir çocuğu kim takar. Baktım beni kimse ciddiye almıyor bende yapmam gerekeni yaptım. İnsanlara göre servet bana göre lanet bir şeye sahiptim. Gördüğüm okuduğum hiçbir şeyi unutmuyordum. Beynim gereksiz bilgiler yığınına dönene kadar bu böylece devam etti. Yaşıtlarım daha ikinci sınıfta okuma yazmayı yeni kavrarken, bunlar bana çocuk oyuncağı gibi geliyordu. Komşu çocukları saatlerini ödev yapmakla geçirirken, benim için yaramazlık yapacak ekstra zaman demekti bu. Bu durum okulun ilk dönemine kadar mükemmel bir şekilde devam ederken sonunda yakalandım. Evet evet yakalandım. Öğrencilerini çok seven öğretmenimiz bende bir farklılık olduğunu anlamıştı.

Şimdi bile hatırlamak istemeyeceğim zamanlardı. Bana bir kere bile sormamışlardı sınıf atlamayı istiyor musun diye? Ki istemiyordum da. Yine de kendimi sekiz yaşında bir anda beşinci sınıfta buldum. Sekiz yaşında saçları iki yerden örük yapılan bir çocuk için ergenliğe yeni girmeye başlamış çocukların arasında olmak kelimelerle anlatacak bir şey değil inanın bana.

Yaramazlık yapmak için kendime ayırdığım zamanlar bu sefer yeni şeyleri öğrenmek için, harcamaya başladım. Zaman benim için normal olmadı hiçbir zaman ne yazık ki. Şimdi üstün zekalı olan bir kızın ki bu ben oluyorum trajedi dolu hayatını anlatacağım. Size bu anlatacaklarım çok havalı gelebilir ama öyle değil inanın. Baktım, annem mahalle de hava atmaya başlamış dedim bari kadın daha mutlu olsun. Hem ben de beni dışlayan ergenlerden kurtulurum. Onları mumla arayacağımı tahmin bile edemezdim. Orta okul hayatım da kısa sürede sona ererken asıl hayatım ta da burada başlıyordu.

Diğer yaşıtlarım 14 yaşında liseye başlarken ben 11 yaşında başladım. Sınıfları atlamak kolaydı, kolay olmayan hiç kimseye benzememekti.

İşte bu da benim lanetimdi.

Lanet hayatım daha küçük olmamdan dolayı liseyi evimize yakın olan liseye gönderilmemle başladı. Lise yılları unutulmaz derler. Evet unutamadım. Bugün bile tüm sınıfımın arkasından beddua ederim

Üzerimde bana iki beden büyük gelen üniformam, sırtımda kocaman bir çantam ve bir metre yirmi santim boyumla okulun maskarası olma görevi bana verildi.

İlk ders zili çalana kadar kenarda köşede saklandım ama sonsuza kadar böyle devam etmeyeceğini biliyordum. .9 B sınıfına ufak adımlarla ilerlerken bana bakan gözlere aldırmadım. Sonuçta buna alışkın olmam lazımdı demi. Ama yok öyle bir şey arkadaşlar. Alışamadım!

Sınıfın kapısını açıp içeri girdiğimde sınıftaki uğultu bıçak gibi kesildi. Öğretmen gelmişti bile.

"Kızım yolunu mu kaybettin "dedi öğretmen.

"Hayır hocam. Bende lise bir öğrencisiyim"

"Hocamm" diye bağırdı sınıfın en arka sıralarından bir ses. Ergenliğe yeni girmiş, borazan gibi çıkan sesiyle yüzümü buruşturmadan edemedim.

"Arkadaş yolunu kaybetti galiba. Baksanıza bu yaşta kendisini liseli sanıyor"

"Adın ne kızım senin"

"Nur Sima hocam"

"Kaç yaşındasın sen?"

"11 Yaşındayım"

"Burada okuyan abin falan mı var. "Kim demişti acaba zeki insanların anlaşılmaz olduğunu. Biz anlaşılmaz değildik , karşımızdaki insanlar kıttı .

Birkaç adım daha atıp tam sınıf tahtasının önünde durdum. Çantamı bir elime alıp herkesin gözünün içine baktım.

"Ben Nur Sima Ayran. 11 Yaşındayım. IQ 160. Aşırı derecede zeki olduğum için , sizin sekiz senede bitirdiğiniz okulu ben beş yılda bitirdim. Şimdi de liseye başladım. Başka sorunuz?"

Sınıftaki uğultu bıçak gibi kesilirken hocaya baktım.

Yine aynı bakışlar. Hiç değişmezdi.

"Arkada boş bir sıraya geç " dedi hoca.

Sonrasında tanışma hariç ders bile işlenmedi.

Hiç kimse beni arkadaş grubuna almadı. Çünkü ben daha 11 yaşındaydım. Onların konularını anlamazdım. Ortamlarına giremezdim. Kıyı da köşe de sigara içemez , erkek kesemezdim.

Yani bir kere daha dışlanmıştım bile.

Ders arası için zil çaldığın da ilk ben çıktım sınıftan. Direk kantine indim. Size boyumun bir metre olduğunu söylemiş miydim? Rafta almak istediğim çikolataya bile uzanamıyordum. İşte tam o anda gördüm hayatımın aşkı olacak adamı. Beyaz atlı bir prens gibi gelip beni kurtarmıştı. Yanında cüce gibi kalsam da umursamadım. Ona bakmak için bile geri gidip başımı kaldırmam gerekti.

"Al bakalım ufaklık" dedi bana çikolatayı uzatırken.

"Burada abin ya da ablan mı var? İstersen sana bulman için yardım edebilirim. "dedi.

Başımı iki yana salladım. Konuşamadım bile. O da daha fazla ısrar etmedi. Üzerimdeki üniformayı görmesine rağmen liseli olduğuma inanmamıştı muhtemelen.

İlk defa o gün kalbim deli gibi çarptı. Okuldan kaçarak koşarak eve gittiğimi hatırlıyorum. Eve ağlayarak girdiğimde annemin bile aklını başından almıştım. Kalbim ağrıyordu benim.

"Anne galiba ben kalp krizi geçiriyorum " dedim annemi görür görmez. Annem anın da ayılıp bayılırken , babam anneme aldırmadan beni kucağına almış bir hastanenin aciline gelmişti bile.

Hayır kalp krizi geçirmiyordum. Bunu da sonra dan anladım. Minicik kalbimde yer edinen o çocuğu her gördüğümde deli gibi atmaya devam etti kalbim.

Sonra öğrendim adını. Adı Ömerdi. Lise son sınıfa gidiyordu.

RUH EŞİ ARANIYOR ! TEK BAŞIMA ÇOK SIKILDIM .Where stories live. Discover now