abimi

36 1 0
                                    

Şehirden ayrılıp evime dönmek üzere at meydanından bir araba kiralamam gerekiyor. Sürücüsü başında olan tek talikaya doğru usulca yaklaştım. Arabanın sürücüsü olduğu yerde hafif hafif sallanıyor. Belli ki yaşlı adam az önce demlenip öyle oturmuş arabasının başına. Adamla gitmek istediğim yeri belirttim ve kısa pazarlığımızın ardından fiyatta anlaştık. Yaşlı sürücü konuşurken ağzından buram buram şarap kokusu geliyordu. Belli ki bir önceki işinden sağlam bir bahşiş almıştı. Hazırlıklarımızı yaptıktan sonra yola koyulduk.

Az önce bulunduğum şehir yavaş yavaş ufuktan kayboluyor. Pek sıkıcı bulduğum çiftliğime geri dönüyorum. Hayatta kani olduğum her şey az önce terk ettiğim şehire benzer yerlerde bulunuyor. İnsanların durmak bilmeyen telaşlı halleri, zamanın ikircikli yapısının yarattığı ilizyon, yaşamın sıkıcı perdesini insanın gözlerinden kaldırıyor sanki. Bir birahanede birkaç kadeh bir şey içip insanlarla tanışmak, onların hayat gayelerini, sıkıntılarını, neşelerini paylaşmak beni cezbediyor. Okuma yazma bilen biri olarak gücümün yettiği kadarıyla aldığım birkaç kitap bir sonraki yolculuğuma kadar beni sıkıcı yaşantımdan uzaklaştırıp tekrardan heyecanlı bir maceraya yelken açmama sebebiyet veriyor. Yine de aileme dönüyor olmak, arkamda bıraktığım eğlenceli yaşantının burukluğunu bir nebzede olsa hafifletiyor.

Memleketimin uçsuz bucaksız ovalarında, çamurlu yollarında, içinden geçip gittiğim ormanlarında, beni huzura sevk eden sakin bir eda var. Sık sık yağışlı olması, gökyüzünün sürekli bulutlu olması, nevi şahsına münhasır bir toprak bütünü yapıveriyor memleketimi. Birkaç kez deniz seferine çıkmışlığımda İtalya ve Afrika denen memleketlere gittim. Oldukça garip havası olan bu memleketlerin benim yurdumla uzaktan yakından alakaları yoktu. İç bunaltıcı bir sıcak ve güneş bolluğu ile kaplıydılar. İnsanları ilginç şekillerde neşeli ve benimle alakadar olmak için can atan şekildeydi. Onlardaki bu hava ilk başlarda ilgi çekici olsa da yaptığım bu uzun seyahatlerde iyiden iyiye bunalmış,  seyahatlerden döndüğümde memleketimin değerini bir kez daha anlamıştım.

Az önce şiddetini dindiren yağmur, hafif hafif çiselemekte. Toprak yollar da hiddetli yağmurun yer yüzüne inişinden nasibini aldı. Talikanın önündeki sürücüsü ile giriştiğimiz ama henüz ikimizin de söz etmediği ufak bir oyun var, sıkıntıdan patlamamak için sık sık ettiğim seyahatlerde bu oyunu oynarım. Gerçi sürücülerin bundan haberi var mıdır bilemiyorum. Oyunun kuralı çok basit. Daha önceleri geçmiş olan arabaların teker izlerini takip etmek. Eğer sürücü olurda bu ince patikadan çıkarsa yaşanan sarsıntı başına puan kaybeder. 25 puanın da her biri kaybedilirse oyunu ben kazanmış olurum, he olurda karşıma yetenekli bir sürücü çıkarsa inisiyatifimi kullanır ona daha az puan hakkı veririm. Ne de olsa bu oyunun amacı hiçbir heyecanı olmayan bu uzun yollara bir heyecan katmak. Arada bir dikkatsiz ve oyunumu kabul etmeyen sürücülerle de karşılaşıyorum, orası ayrı bir mesele.

Şimdi siz merak içerisindesinizdir bu devirde bu kadar yolculuk yapacak kadar önemli kişi kimdir diye. Hiç meraklanmayın efendim, hiç de mühim bir kimse değilim. Değirmenci bir ailenin en küçük oğluyum. İki abim ve ben, Adam ustaya yardım ediyoruz. Adam usta da babam olur, kendisi tanınan bir değirmencidir. Yaptığımız ürünleri müşterilere bizzat ben teslim ederim. Ondandır yollarda geçer ömrüm. Bazen benden küçük bir kardeşimin olmasını istemiyor değilim. Bu çamurlu ve bok kokan yollardan gına geldi. Başlarda oldukça keyifliydi, hele şehirde yaşayan, zengin biri çıktı mı değmeyin keyfime. Güzel bir han, sıcak bir oda, yumuşak bir yatak ve elbette yatağı paylaşacak hoş bir kadın. Peh! Güzel günlerdi desenize artık öyle müşteri bulmak zor. Neden mi?

Her şey bir önceki kış başladı, düşününce insanın aklı ermiyor yaşananlara. O günlerde yolculuğun en zor kısmı bizatihi kendisiydi. Arada sırada çapulcuların yol kestiği duyulmadık şey değildi gerçi, hatta benim başıma da bir kere gelmişliği var ama, bugün olanlar çapulcularla mukayese edilemez. Başıma gelen çapulcu belası öyle korkulacak bir şey değildi. İyi müşterilerimizden biri olan fırıncı Gelbert ustanın teslimatını yapmış dönüyordum. O sırada üç  çapulcu önümüzü kesti, arabayı ve üstümüzü aradılar. Üstümdeki dört buçuk altın dışında bir şey bulamayıp bizi bıraktılar. Bana bir bakın, bende soyulacak göz var mı? Tabi ki teslimattan sonra aldığım altınları her zaman arabaların müsait bulduğum bir yerine istiflerim, genelde burası sürücünün altındaki tahta bölme olur. O günde aynen böyle yapmıştım. Ama şimdi bu akıllılık bile kar etmez oldu.

abimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin