Üzerimde bağırarak tepinen Simge'yi iterek yere düşürdüm ve kafamı yastığa daha çok gömdüm.
Alarm kursaydım daha mutlu uyanırdım.

Simge'nin cırlayan sesi kulaklarımda yankılanırken yataktan kalktım ve karşısına dikilip 'özür dilerim.' diye anırdıktan sonra banyoya ilerledim.

Simge'yi susturma yolları; kural #1 : Özür dile ve git.

Üstümdekileri yere atıp ılık suyun altına girdim ve güzelce yıkandım.
Çıktıktan sonra saçlarımı kuruttum ve giyindim.

Merdivenleri inerken Arya'yla karşılaştım ve selam verdim.
Bu merdivenler çok fazlaydı.
İnmeyi bitirdiğimde direk mutfağa girdim.

Pınar ve Simge masada otururken bir kadında ocağın başındaydı.
Ne çabuk birini bulmuştu ki? Hangi ara..

Omuz silkip bende masaya oturdum ve hemen başladım.

"İşte bu be.. neydi o şeyler. Sizinle uğraşmak...Yemek istediğimde önümde."

Pınar çayının içerken suratındaki mutlulukla bize bakıyordu.

Gıcık.

Bende bu mutluluğu bozmak istiyorum arkadaşlar...dün bana demediği kalmamıştı hanım efendinin.

"Ay kızlar ya. Okulların açılmasına sadece bir haftacık kaldı. "

Pınar çay bardağını masanın üzerine bırakırken yanımdaki Simge oflamış hemen ardından kahvaltısına geri dönmüştü.

Pınar ise mavi gözleri ve çatık kaşlarıyla bana bakıyordu.

"Niye hatırlatıyorsun ki? Biliyorum."

"Hani ..ben...şey olsun diye.-."

"Gıcıklık."

"Yok canım, sana niye gıcıklık yapayım."

İçimdeki sesler bana 'döneek dööneek' diye bağrırken, onları bir köşeye ittim ve çayını içmeye geri dönen Pınar'a baktım.

Annesini gerçekten merak ediyordum. Babasıyla tanışmıştım ve böyle taş bir kızın o babadan olduğuna inanmamıştım. Hiç benzemiyorlardı.
Bir kere babası kumral saçlı, Pınar siyah saçlı. Babası yeşil gözlü, Pınar mavi gözlü.

Evlatlık gibi mübarek.

Her neyse ...

Ben kahvaltımı bitirip kalkarken Arya da kahvaltıya oturmuştu.
Mutfaktan çıkıp salona geçtim ve koltuğa oturdum.

Ahghg niye bu kadar sıkıcı bu ev...

Ayağa kalktım ve kapıya doğru zıplayarak gittim..

Biraz hava alabilirdim.

Kapıyı kapatıp çıktım ve güzel bahçeye baktım.

Burda da zıplayabilirdim!!

Zıplaya zıplaya bahçeyi turlarken bana bakan bir çif gözü farkettiğimde durdum ve bana bakan amcaya ilerledim.

"Günaydın amca! "

"Günaydın kızım. Ne bu mutluluk. Hayırdır? "

"Yok amca. Bahçenin güzelliğine bakıyordum, sonra dedim bir turlayayım. Diğer ev sizin mi?"

"Evet, benim. Hadi sen hopla zıpla gençsin daha. Benim işlerim var."

"Tamam amca. Kolay gelsin."

Amca yanımdan geçip giderken, şuan bana pek uzak olmayan evden çıkan Emir dikkatimi çekti.

Ellerimi arkamda birleştirdim ve onu izlemeye devam ettim.

Evden çıkıp, kapının hemen önündeki iki basamaktan inerken eli ceplerindeydi.

Yeşil çimlerin üzerinde hızlı adımlarla yürüyerek arabasının yanına gittiğinde bende hareketlendim ve yanına ulaştım.

"Günaydın. "

Sesim yeterince neşeli çıkmıştı. Beni duyup ela gözlerini bana doğrultunca İpek hormonlarım harekete geçmişlerdi.

"Sanada. "

Sesi beni bu güneşli havada üşütürken, neden bana ikinci kez böyle soğuk cevap verdiğini merak ettim.
Arabasına binmeden önce, içimde onunla bazı konuları konuşma isteğini gerçekleştirmek istedim.

"Peki. İki dakika konuşalım mı? "

"Bak Melek, işim var gücüm var. Senin boş laflarını dinleyemem."

Gözlerim yanmaya başlarken , kendime bu kadar kolay ağlamamam gerektiğini söyledim ve cevap verdim.

"Hah. İşin ne? Gidip canının istediği kızı öpmek mi? Yada biraz daha ileriye gidip becermek? Senin gibi boş adamların işi gücü bu değil mi? Ayrıca adım Melek falan değil... ha tamam meleğe benzeyebilirim ama bu ad-"

"Bitir artık. "

Umursamaz sesi kulaklarıma ulaştığında gözlerine baktım ve kalbimin kırılmasına izin verdim.

Arkamı döndüm ve hiç acele etmeden yavaş adımarla eve ilerledim.

Şimdi biraz ağlayabilirim.

*****

Yorum ve oylarınızı unutmayın lütfen!!

Biliyorum bölümler iki haftada bir geliyor ama anca yazabiliyorum.

***

Komşum DengesizWhere stories live. Discover now