Tolga'nın bu şen şakrak halleri o kadar hoşuma gidiyordu ki beni de gülümsetiyordu. Dışarıda buzdan adam olan Tolga, benim yanımda veya sevdiklerinin yanında sıcak bir insana dönüşüyordu. Benim yanımda ise minik bir kediydi sanki. Dışarıdan aslan gibi gözüken ama benim yanımda kedi olan Tolga... Kulağa birazcık tuhaf geliyordu sanki.

Çiftler olarak ayrıldıktan sonra Tolgayla biraz ilerideki iskeleye doğru yürümeye başladık. İskelenin yanından uzayıp giden sazlıklar hafif rüzgarın esintisiyle geri doğru savruluyordu. Avucumun içine hapsolmuş bana nazaran büyük olan kemikli el sıcacıktı.

Dudaklarımdaki hafif tebessümle yan profilden Tolga'ya baktım. Bir erkeğe göre uzun olan kirpiklerinin altından keskin bakışlarla göle bakıyordu. Belirgin olan çene kemiği durmadan oynuyor uzun süre gözlerini kırpıştırmıyordu.

İskelenin sonuna geldiğimizde ona döndüm. Kahveleri anında kahvelerimi buldu. Parlıyorlardı adeta.

"Ev buldum," ellerimi tutup kabanının cebine soktu. "Emirgan'da. Deniz manzaralı, koruya yakın, etrafında bir sürü ağaç var. Her zaman dillendirdiğin gibi çevresi, istediğin gibi."

Gülümsemem daha da büyürken iyice ona yaklaştım. "Ne zaman buldun?" alnıma öpücük kondurdu.

"Nişandan önce ama telaştan söylemeye fırsatım olmadı," dedi. "Daha yeni bitmiş. Evin içi inşaat halinde ben de birlikte hallederiz diye düşündüm."

Cebindeki parmaklarımı hafifçe oynatırken, "Çok güzel olur," dedim. "Düğünden önce her şeyi halletmiş oluruz."

Aynı evde yıllarca yaşayacak olmamız değişik hissettiriyordu bana. Bunca zaman en fazla birbirimizin evinde kalmıştık. Çocukluğumuzda, aklımız erene kadar hep böyleydi ama hiç uzun süre onunla aynı evi paylaşmamıştım.

O evin içinde birlikte yaşayacak, aile olacak, çocuklarımızı büyütecek ve birlikte yaşlanacaktık. Bir şeyleri hayal etmek güzeldi. Zaten hayat, hayal etmek demekti. Hayal etmeden yaşayamazdık. Küçücük bir şey için bile hayal ediyorduk.

Hayal etmek insanların yaşama biçimiydi. Yaşantımızdan bir parçaydı.

Konuşurken elim, cebindeki bir şeye değdi. Korku nidasıyla elimi geri çektim. "Burçin, n'oldu?" korku dolu çıkmıştı sesi. Elimi alıp yakından incelemeye başladı. "Cebinde bir şeye değdi elim," dedim. "O yüzden korktum."

Ufak bir kahkaha çıktı dudaklarından. Elimi bırakıp cebinden kare, kırmızı, kadife bir kutu çıkardı. Bir yandan kaşlarım çatıkken bir yandan gülümsüyordum. Kutuyu göz hizama çıkardı. "Bu ne?"

Cevap vermeden kutuyu açtı. Ucunda çiçek olan bir kolye gördüm. "Kamelya çiçeği kolyesi," hava ne kadar kapalı olsa da kolye parlıyordu.

Beyaz yapraklarının ucunda pırlanta taşlar vardı. Kolyeyi kutudan çıkarıp gümüş zinciri parmaklarının arasına aldı. Kolye ucunu daha rahat görmem için yukarı doğru kaldırdı.

Kolye ucunu işaret parmağıma koyarken, "Tolga, bu çok güzel!" dedim. Hayran olmuşçasına çıkan sesime karşılık olarak güldü. Kolyenin kıskacını açtı ve boynuma doğru uzandı.

Kolyeyi takması için arkamı döndüm. Bir elim boynuma giderken âşık olduğum sesi kulaklarımı doldurdu. "Kamelya çiçeği, kusursuz aşkı anlatır," sesi oldukça alçak ve nahif çıkıyordu. "Aynı zamanda âşık olduğun kişiye sadakat ve bağlılığı simgelermiş."

Kolyeyi taktıktan sonra açıkta kalan boynuma minik birkaç öpücük kondurdu. Belime sardığı kollarına ellerimi koydum. Aynı vaziyette durarak hafif hafif bir sağa bir sola sallanıyorduk.

KAMELYA ÇİÇEĞİM - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin