Bugün cumaydı bugün onun 'partileme günü' 'dü. Ya arkadaşları ile akşam yemeğine gidecekti ya da bir bara oturup tüm bedeninden haftanın acısını çıkartacaktı. İkinci seçenek daha olası gibi görünüyordu. Öğrenmenin tek yolu vardı; evine gitmek...

   Bu sefer arabamı evde bırakarak taxiye bindim ve evinin yakınlarında indim. Kafamı yukarıya kaldırdığımda odasından süzülen ışığı görebiliyordum. Henüz çıkmamıştı. Bu iyi bir şeydi. Yani bu akşam Bayan Johnson'a eşlik edebilecektim. Her ne kadar yanında yürüyemeyecek olsam da...

   Yirmi dakika sonra apartmanından çıktı ve ... Göz alıcı vişne renginde kısa elbisesi ile caddede yürümeye başladı. Ah! Lütfen bana bunu yapmayın Bayan Johnson, herkesin gözlerini üzerinize çekmeyin bırakın bedeninize ve size bakan tek kişi ben olayım. Beni onlardan farklı ve özel kılın.  Kimse sizi ben gibi gözlemleyemez  kimse size ben gibi anlam yükleyemez onlar yalnızca kanınızın 1 kilometre öteden kokusu alan aç köpekbalıkları. Onların gözlerini bu şekilde ödüllendirmeyin...

     Art arda bir sürü barın dizilmiş olduğu bir sokağa girdikten sonra solda ki kırmızı ve mor led ışıkların olduğu bara girdi. Bar taburelerine sıralanmış olan arkadaşları tek tek kalkıp ona sarıldılar. Bu kadar çakma sarışın ve yapmacık insanların arasında senin ne işin vard peki? Gerçekten kendini oraya ait hissediyor musun Bayan Johnson? Yoksa sandığımdan da iyi rol mü oynuyorsun?

    Onlar içeride oturmuş sohbet ederken ben ise dışarıya oturmuş yalnızca onu izliyordum evet evet seni Bayan Johnson. Bütün doğallığınla ve mimiklerinle, bedenin adeta ' BEN BURAYA AİT DEĞİLİM!' diye bağırıyordun. Led ışıkların altında parlayan siyah saçların çektiğim fotoğraflarda mükemmel görünüyordu. Beni tanımadan öldürebilmeyi nasıl başarabiliyorsun?

     Saat sabahın 2.38'i olmuştu ve ben 5. kahvemi yudumluyordum. Sen ise Bayan Johnson son kahkahalarını atıyordun. Çantanı aldın gözlerin kısık ve 32 diş gülümseyerek arkadaşlarına el sallakdıktan sonra arkana bakmadan yürümeye başladın. Yürüyüşün kör kütük sarhoş olmadığını gösteriyordu ancak fena halde çakırdın.  

   Hassiktir! Asla beklemediğim bir anda arkasını döndü her ne kadar ondan 40 metre kadar uzak olsamda riske atmamam gerekiyordu onu takip etmediğimi anlaması için önünden yürümem gerekiyordu. Hızlı adımlarla ve sakin kalmaya çalışarak önünden yürümeye  başlamıştım. Yaklaşık 10 dakika boyunca önünde yürüdüm ama bir dakika... artık onun tüm sokak boyunca duyulan topuklu ayakkabılarının sesini duyamıyorum. Gitmiş miydi? Onu takip ettiğimi anlayıp arkadaşlarının yanına mı gitmişti? Hayır böyle düşünüp kendimi paniğe sokmamalıydım. Sırf beni arkasından yürüken gördüğü için böyle bir çıkarımı yapamazdı.

    Bir anda hiç bir şeyin farkına varmadan bir el sertçe beni çekip duvara yapıştırdı ve boynuma sivri uçlu küçük bir bıçak dayadı.  Bıçak küçük olabilirdi ancak tutan kişi doğru yere hamle yapabilirse çok ama çok etkili olabilirdi... Ah, bıçağı tutan sizsiniz Bayan Johnson. Bir dakika NE?!

"Beni aptal mı sandın üç gündür beni takip ediyorsun ve seni görmeyeceğimi mi sandın!!!"

Üç gün mü... Peki, hmm şey aslında 2 aydır takip ediyordum ancak sandığınız kadar analiz konusunda iyi değilsiniz sanırım Bayan Johnson... Ama üç gündür bilip bir şey yapmaması? Bu işi ilginç hale getiriyordu.

  "Bakın hanefendi, gerçekten bir art niyet olmadığına temin edebilirim..-"

Sözümü bitiremeden beni susturdu ve bıçağı çekmeden kahkaha attı.

"Beni üç gündür takip ediyorsun ve art niyetinin olmadığını düşünmemi istiyorsun doğru mu anladım?"

Çok haklı bir tespit...

" Peki madem art niyetimin olduğu konusunda ısrarcısınız, üç gün öncesinden farkında olmanıza rağmen neden beni polise şikayet etmediniz?"

Bu sorum onu düşündürdü ancak elindeki bıçağı daha sert kavramasına neden oldu. Haklı olduğumu bildiği için sinirlenmişti.

" Ayrıca şuan düşündüğünüzün aksine siz benim için daha fazla art niyet teşkil ediyorsunuz."dedikten sonra elleri arasında ki bıçağına bir bakış attım. Kendini sorgular gibi bir bakış attıktan sonra bıçağı indirdi ve bana bakmaya başladı. Dış görünüşüm asla bir sapık gibi görünmüyordu. Hoş bir takım elbise içinde pahalı bir parfüm kullanan adamdan başka bir şey değildim. Ha bir de boynumda ki fotoğraf makinesi işleri biraz garipleştiriyordu.Gözleri tam da oraya takıldı.

 "Benim fotoğraflarımı mı çekiyordun sen?"

Siktir! Yalan uydurmalıyım, yalan uydurmalıyım.

"Evet." 

Bravo sana yalan söyle demiştim Meryem ana ol değil. Açıksözlülüğüme şaşırmak olacak ki vereceği tepkiye karar veremiyordu. Ağzından yalnızca titrek bir ses tonu ile ;

"Neğ?" çıktı.

İşte şimdi yalan vakti...

"Bir reklam ve magazin ajansında çalışıyorum bu ayın dergi konusu, spontane çekilmiş insanlar. Biliyorum biliyorum izin almalıydım ama o zaman spontane davranmazdın. Anlıyorsun değil mi? Ayrıca seni takip etmiyordum. Sadece tuhaf bir şekilde her yerdesin. Eğer fotoğrafları silmemi istersen bunu yaparım."

Peki umalım ki yemi yutsun...

"Göster."

Peki işte bu beklediğim tepki değildi.

Yalnızca üç fotoğrafı gösterdim. Mor ve kırmızı ledin altında arkadaşlarını dinlerken, ilk tekilasından sonra ve barmene gülümserken. Tepkisini çözemiyordum. Hoşuna mı gitmişti? Kızmış mıydı? Kamerayı geri bana uzattı ve yürümeye başladı.Öylece orada kaldım. Ve aklıma takılan bir çok şeyle birlikte beni orada bıraktı. Neden yanında bir bıçak vardı?Daha önceden bu bıçağı kullanması gerekmiş miydi? Bıçağı kullanırken zevk almış mıydı? 

Sen de bir  şey olduğunu biliyordum Caroline Johnson. Benim gibi olduğunu biliyordum...

Ai ajuns la finalul capitolelor publicate.

⏰ Ultima actualizare: Mar 26, 2023 ⏰

Adaugă această povestire la Biblioteca ta pentru a primi notificări despre capitolele noi!

GİZLİ BENUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum