1.5. Dışarıda Kalan Her Şey

1.5K 141 249
                                    

Likya
🩸

Onu ben öldürmüştüm! Yaptıklarımı düşündükçe kendimden çok utanıyordum. Hem suçlu hem güçlü demek böyle bir şey demek oluyordu herhalde. Cinayetin üstünden haftalar geçtikten sonra bazı kayıp anılarım geri gelmeye başlamıştı. Karya'yı öldüren ben olmalıydım çünkü gözümün önünden gitmeyen o görüntü her şeyin kanıtıydı.

Onu yedikten hemen sonrasıydı. Düşüncesi bile mide bulandırıcıydı ama başımı döndüren tokluk hissini hatırlıyordum. Bir seyirci olarak mı yoksa bedenin kontrolünün sahibi olarak mı bu anılara ortaktım hala emin değildim. Ama anımsıyordum. Kan birikintisinin üstünde bir yemek artığı gibi kalakalmış kolyede "K" harfi vardı. Ona uzanmış, dudağımı büzmüş ve boynumdaki kolyeyle yer değiştirmiştim. Suçu kardeşimin üzerine atmıştım.

Kim bilir, belki de bu suçluluk duygusuyla onu hayalimde yaşatıp içimde bir yere hapsetmiştim.

Karya

Beni Likya öldürmüştü. Başta emin olamamıştım ama artık emindim. Anılar parça parça geri geliyordu. Beni yere devirip karnımı deşen elini hatırlıyordum. Kemiklerimi parça parça kırışını, acıdan bilincim kapanmadan önce etimden aldığı her ısırığı hatırlıyordum. Parça parça tüketilişimi. Bir de çekim vardı. Onun içine zihnen ya da ruhen akıyor gibiydim.

En nihayetinde gözümü, önümdeki korkunç bir katliam manzarasına açmıştım. Benden geriye tek bir şey bile kalmamıştı. Sadece bir şey. Kolyem...

Hissettiğim korku ve hüznün bir tarifi olamazdı. Ölüler ölürdü ve tekrar bir şey hissetme şansları olmadan öte tarafa göç ederlerdi. Bir ruhun duyduğu acının neye benzediğini bilemezdim. Ama insani olamazdı. Ben olabilecek en insani şekilde hayatımı kaybetmiş olduğuma üzülmüştüm. Genç yaşımda, hayallerimin hiçbirini gerçekleştiremeden öldüğümü anlayınca hepsini hissetmiştim; hayal kırıklığı, acı, hüsran ve öfke...

Ölmekten hep korkardım. Bir şeyler yapabilmek isterdim: Hayatta olduğum zamanı onurlandırıp dolu bir hayat yaşayabildim demek. Ama korkardım da. Ya bunu diyemeyecek kadar erken ölürsem diye. Ölmüştüm. Gözümden bir damla yaş süzülmüştü. İçten içe kendime kızmıştım. "Başaramadın Karya," diye azarlamıştım o korku dolu kızı; korktuğu başına gelen kızı. "Dolu diyebileceğin bir an bile yaşayamadın."

Beni Likya öldürmüştü ve buna karşı yoğun bir sitemle doluydum. Paylaştığım zihnin sahibi olduğunu anladığımdan hıncımı, yaşamak için son şansım olan bu ölümlü bedenden çıkarmak istemiştim.

Burada yapamazdım ki? Bu nasıl mümkün olsun? Hiçbir hak iddia edemeyeceğim bir vücuda sahiptim. Benimkinin tıpatıp aynısı olsa dahi hiçbir zerresi bana tanıdık gelmiyordu. Onu çalmışım gibi hissetmeme engel olamıyordum. Likya benim hayatımı çalmış olanken ben bedeninde bulunmayı ağza alınamayacak bir ayıp gibi görüyordum.

Suçsuz olmadığım noktalarda dahi bu kadar suçlu hissettiğim düşünülürse kim bilir Likya ne düşünecekti? Kendi ikizini öldürmüş bir cani olmak benim gönlü hovarda, duygusal ve usul kardeşimi yıkardı. Aramızda en güçlü olan hep ben olmuştum. Zorluklara göğüs gerebildiğim için önüme dikenlerden bir yol döşenmişti ve zamanla acılara karşı nasır tutmuştum. Oysa Likya...

O çok narindi.

Bu yaptıkları kaldırabileceğinden çok fazlaydı.

Zaten hâlihazırda hissettiklerimle tekrar mutlu bir gün geçiremeyeceğimi içten içe biliyordum. En azından onun hayatı kararmasın istedim: O bir katil olduğunu bilmesin, bense her zaman suçlayabileceği ve tartaklayabileceği bir kum torbası olayım...

KAN MEVSİMİ (KİTAP OLDU)Where stories live. Discover now