26.Bölüm: Geçmişin kırık evi.

Start from the beginning
                                    

Bakışlarımı ağır ağır Alaz'a çevirdim. Hiçbir şey söylemedim. Ne olduğuna dair sıraladığı sorulara aldırış etmeden uzanıp kollarımı boynuna doladım. Anında sarılmama karşılık verip, saçlarımı okşadığında başımı onun omzuna gömüp gözlerimi kapattım.

"Ne oldu bi'tanem? Anlat hadi." diye fısıldadı kulağıma doğru, bir eli belimdeyken, diğer eli hâlâ saçlarımdaydı.

Bir süre bekleyip geri çekildim ve mesajı açıp telefonu ona verdim. Bir yandan da tepkisini ölçüyordum. Yüz hatları gerilince sinirlendiğini anladım. Alaz da aynı benim gibi telefondan başını kaldırdığı an etrafa baktı.

Düşünüyordum. Karar vermeliydim. Bu mesajı umursamalı mıydım? Karşımdaki kişi her kimse beni bir kukla gibi oynatmasına izin mi vermeliydim? Gözlerime yerleşen öfkeyle kafamı iki yana salladım. Beni kandırıyordu. Kardeşime bir şey yapmayacaktı. Bana dediğini yaptırmak için başka bir oyun oynuyordu.

Birini öldürmek cesaret isterdi, bunun farkındaydım. Ve karşımdaki kişi benimle yüz yüze gelemeyecek kadar korkak biriydi. Birini öldürmeye cesareti olamazdı.

"Alaz, polise gidelim."

"Ne?"

"Polise gidelim. Fikrimi değiştirmedim. Her şeyi anlatacağım." Arabanın kapısını tamamen açıp Alaz'a baktım. "Hadi acele etmeliyiz."

Alaz şaşırmıştı. Belki de bunu beklemiyordu. Belki de yanlış buluyordu. Ama hiçbir şey söylemeyerek şoför koltuğuna geçti. İkimiz de arabaya bindikten sonra arabayı çalıştırdı.

Saniyelerce sessiz kaldık. Birkaç dakikalık yolculuğun ardından Alaz bana döndü.

"Emin misin buna?"

"Eminim."

"Arden.."

"Alaz lütfen."

"Arden bu büyük bir risk." Bakışlarını tekrar yola çevirdi. Direksiyonu sağa doğru kırdı. "Bak üzerine gelmek istemem. Seni korkutmak istemem. Ama..." Kısa bir an bana baktı. "Ama ihtimallerden bahsetmek zorundayım. Çünkü ihtimaller, onların gerçeğini yaşamaktan daha kolaydır. Ve ihtimallerden biri, senin bir ömür kendini suçlaman. Şu an bir ihtimal. Ama ya gerçek olursa?"

Derin bir nefes verdim. Bunları ben zaten düşünüyordum. Düşünmediğimi mi sanıyordu? Fakat ben şimdi de kendimi suçluyordum. Beklemek yerine çabalamam gerekiyordu, buna inanıyordum.

"Kardeşim kimin elinde, ne yaşıyor bilmiyorum. Belki öyle bir hâldedir ki, ölmeyi diliyordur. Belki öyle bir hâldedir ki, ölmek bile onun için ödüldür. Onun yardıma ihtiyacı var Alaz. Ne yaşadığını bilmeden onu, kim olduklarını bilmediğim insanların eline bırakamam. Birinin canı oyun oynamak istedi diye kimseye kuklalık yapamam. Kardeşimi de oyun tahtası olarak kullanmalarına izin vermem. Anlıyor musun?"

Alaz sıkıntıyla oflarken, elini saçlarından geçirdi. Dudaklarını birbirine bastırarak bana baktı.

"Anlıyorum." diye mırıldandı ve yola bakarak sessizliği tercih etti.

O da başka bir çaremiz olmadığının farkındaydı. Bu yüzden beni ikna edebilecek mantıklı hiçbir cümlesi yoktu, biliyordum. Kafamı geriye yaslayarak gözlerimi kapattım. Sanki yollar uzamıştı. Bir an önce polisle konuşmak istiyordum fakat sanki karakola giden yol gittikçe uzuyordu ve gitmemizi engelliyordu. Sabrımın sonuna geldiğim için böyle hissediyordum. 

Yaklaşık yarım saat kadar sonra araba durduğunda gözlerimi açıp etrafa baktım. Polisler, insanlar, arabalar... Koca bir kalabalık. Kalbim atış hızını artırırken derin bir nefes aldım ve elimi kalbime götürdüm. Korkuyordum. 

ARAFWhere stories live. Discover now