2. Bölüm

8 1 0
                                    

Ekrem ertesi gün aynı kaldırımda Seher'i beklemeye başlamıştı. Evdeki kalabalık dağılmış, babasının da olmayışının verdiği hüzünle evlerine iyice yalnızlık çökmüştü. Ekrem daha şimdiden babasını çok özlemişti. Seher Ekrem'in yanına geldiğinde bu kez elinde iki tane şekeri vardı. Birisini açıp Ekrem'e uzattı. Ekrem şekeri bu sefer reddetmedi, aldı yemeye başladı. Ekrem Seher'in söyleyeceklerini merak ediyordu. Seher de bunun farkındaydı. "Dün gece sorguladım ve sanırım cevabı buldum. Baban öldüğü için ya da baban seni unuttuğu için babasız kalmayacaksın. Babanın olmadığını hissettiğinde babasız kalacaksın," dedi. Ekrem "Bu da ne demek şimdi?" diye sordu. Seher "Baban seni unuttuğu halde seni unutanın baban olduğunu biliyorsun. Baban öldüğü halde ölenin baban olduğunu biliyorsun. Yani baban ölse de, seni unutsa da baban var. İleride olur da bir şeye ihtiyacın olur ve babandan destek almak istersen, babanla yapmayı hayal ettiğin şeyleri yapamazsan işte o zaman babasız kalırsın," dedi. Ekrem "Babamla yapamayacak olmamın sebebi babamın ölmüş olması değil mi?" dedi. Seher Ekrem'in bu sorusuna "Evet baban öldüğü için yapamayacaksın. Ama baban ölmemiş gibi yapmaya devam edebilirsin. Babanı hep yüreğinde hissederek yapabilirsin her şeyi. Yere düştüğünde baban kaldırıyormuş gibi ayağa kalkabilirsin. Ancak yere düştüğünde babanın kaldırmasını bekler de ayağa kalkamazsan o zaman babasız kaldığını anlarsın. Çünkü seni yerden kimse kaldırmaz. Yani babasız babanla yaşamaya alışmalısın," dedi. Ekrem "Çok saçma bu. Neden babamın beni kaldırmasını bekleyeyim ki?" dedi. Seher "Çünkü o senin baban. Bu zamana kadar seni düştüğünde yerden o kaldırdı," dedi. Ekrem bir türlü ikna olmuyordu. Seher Ekrem'in elinden tutup oturduğu yerden kaldırdı. "Şimdi oturduğun yerden ben kaldırdım seni. Daha adını bile bilmiyorum. Benim adım Seher. Gece yarısında başlamış doğumum. Sabah ezanına yakın, seher vaktinde doğmuşum. Bu yüzden annem adım Seher olsun istemiş," dedi. Ekrem de "Benim adımı da babaannem koymuş. Babam çok mert, sözünün arkasında duran ve herkese yardım eden biriymiş. Böyle özelliklere sahip birinin oğlunun adı ancak Ekrem olabilir diye düşünüp koymuş," dedi. Seher "O zaman hiç babasız kalmayacaksın. Babanın izini taşıyan bir ismin var," dedi. Ekrem bu sefer ikna olmuştu. Hiç isminin bu kadar güzel geleceği aklına gelmezdi. Seher konuştukları yerden uzaklaşmaya başladı. Ekrem bir süre Seher'i izleyip "Bir daha görüşecek miyiz?" diye sordu. Seher arkasını dönüp "Kim bilir?" diyerek evine doğru ilerledi.

Yazın son günleriydi. Ekrem babasının yokluğunu alışmaya çalışıyordu. Annesi kendisini işine vermişti. Akşamları da eve geldiğinde bahçesinde saatlerce türkü dinleyip sigara içiyordu. Ekrem babasının çok sevdiği mandalina ağaçlarını suluyor, kuruyan dallarını kopararak gününü geçiriyordu. Pek arkadaşı da yoktu. Okulların açılmasını bekliyor, en azından okulda vakit daha hızlı geçer diye umut ediyordu. Seher'i bir daha okul açılana kadar hiç görmemişti. Ama Seherle konuşmalarını da hiç unutmamıştı. Babasının ölümünün kırkıncı gününde evde yine bir kalabalık toplanmış, Kuran okunuyordu. Ekrem yine uzaklaşmak istedi evden. Belki Seher gelir diyerek babasının öldüğü gün gittiği kaldırıma gitti. Hava kararana kadar oturdu. Kimse gelmemişti. Babaannesinin verdiği üç lirayla gidip iki adet limonlu şeker aldı. Bu şekerleri yine Seher'le yemenin hayaliyle hep yanında taşıyacaktı. Okul açılmıştı. Okulun ilk günü eve dönerken bir kız yürüyordu önünden. Hızla koşup yanına gitti. Seher zannedip seslendi. Kız arkasını döndüğünde Seher olmadığını anlayıp çok üzülmüştü. Kızdan özür diledi. Orada kalakalmıştı. Etrafında herkes Ekrem'e bakarak uzaklaşıyordu. Arkadan bir ses "Beni mi arıyorsun?" deyince Ekrem hemen arkasını döndü. Seher gülümseyerek tüm pozitif enerjisiyle Ekrem'e doğru geliyordu. Ekrem "Şey, aslında..." diyebildi. Söyleyemedi Seher'i aradığını. Ekrem'in utanması Seher'in daha çok hoşuna gitmişti. Eve dönene kadar sohbet ettiler. Ekrem Seher'e "Ödevlerimizi yaptıktan sonra oyun oynamak için dışarı çıkar mısın?" diye sordu. Seher "Oyun için biraz büyük değil miyiz?" deyince Ekrem utandı. Aslında oyun oynama fikri sadece bahaneydi. Ekrem Seher'le daha çok vakit geçirmek istiyordu. Seher "Belki oyun oynamayız ama gezebiliriz," dedi. Ekrem çok mutlu olmuştu. Saati kararlaştırıp evlerine dağıldılar. Buluşma saatleri gelince Ekrem nedenini bilmediği şekilde heyecanlanmıştı. Ekrem beklemeye başladı. Hava kararmak üzereydi. Seher gelmemişti. Üzüldü. Geleceğinden emindi. Eve dönmek üzereydi. Akşam ezanı okunmasıyla annesinin izin verdiği süre sona ermişti. Koşarak eve döndü. Dokunsalar ağlayacaktı. Kendisini aldatılmış hissediyordu. Morali bozuk şekilde eve girdi. Annesi Ekrem'in suratından düşenin bin parça olduğunu görünce nedenini sordu. Annesine yeni bir arkadaş edindiğini, sözleşmelerine rağmen gelmediği için üzüldüğünü anlattı. Zeliha "Belki arkadaşının annesi izin vermemiştir. Belki başka bir şey olmuştur. Yarın görüşürsünüz," dedi. Ekrem annesinin sözlerine inanmıştı. Gerçekten annesinin izin vermemiş olabileceğini düşündü.

Ertesi gün yine tüm gün okulda Seher'i aradı. Bulamadı. Dönüşte yine sürekli sağına soluna bakarak eve kadar geldi. Hatta ödevlerini yaptıktan sonra dün sözleştikleri yere gidip yine hava kararana kadar bekledi. Gelen olmamıştı. Sonraki gün, bir sonraki gün derken tam bir hafta boyuncu Ekrem Seher'i bekledi. Gelmemişti. Zeliha oğlunun üzüldüğünü görüyor ama pek umursamıyordu. Babası öleli daha iki ay olmamıştı. Ancak Zeliha için hayat normale çoktan dönmüştü. Sürekli telefonla konuşuyor, gülüyor, eğleniyordu. Ekrem'i sürekli tersliyor, hiç ilgilenmiyor, Ekrem'in hiç olmamasını ister gibi davranıyordu. Daha on yaşında bir çocuk için annesinin yaşattığı psikolojik sarsıntı, babasının kaybının üstüne ağır geliyordu. Seher'e tutunmak istemişti ancak Seher de artık yoktu.

Limonlu ŞekerWhere stories live. Discover now