26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"

Comenzar desde el principio
                                    

"Bak sana ne getirdim." Mırıltısıyla gözlerim yine ona döndüğünde arkası dönük parmakların arasından bir krem attığını gördüm. Beyaz kapaklı krem biraz ötemde duruyordu. "Yanıklarının acısını azaltmıştı, hatırlıyor musun?"

"Evet, hatırladım,"dediğimde dizlerimle öne eğilip kremi kavrayarak elime aldım. "Göğsünde saklamışsın yine,"deyip ağzımın içinde konuşurken dalgın dalgın elimdeki kremle oynadım.

Yaptıkları çok riskliydi.

Ama yine de geri adım atmayı asla düşünmüyordu. Diğer korumalar gibi davranmalıydı. Bu kadar sert duruşununda altındaki yıkılmaz duvarlarında benim için bir çok kez hediyeler saklamıştı.

"Göğsümde saklamak istediğim çok şey var."

Kederli sesiyle elimdeki kremi çorbamın yanına bıraktığımda tepsideki kaşığı elime aldım ve çorbadan ufak bir yudum içtim. "Benimde,"deyip bir kez daha kaşığı ağzıma götürdüğümde hafif ılık çorba damağımda hoş bir tat bıraktı.

Yemeklerle alakalı tek bir fikrim dahi yoktu çünkü yiyebildiğimiz hep aynı yemekler olurdu. "Neyi saklamak isterdin mesela?"diye sorduğunda aşınmış ellerimi açıp kapadım.

Ben ona sormaktan çekinmiştim ama o benim gibi değildi. Ağzına geleni söyler ve cevabını illa ki alırdı. Baskın bir karakteri vardı. Ben nasıl herkesten korkuyorsam o da herkesi o kadar korkudan titretirdi.

Onu adım seslerinden bile tanırlardı.

"Sevdiklerimi."

"Sevdiklerin?" Sorusuyla kısa bir an durup çorbadan bir kaşık daha içtim. Galiba tadına alışıyordum. "İşte doktorum, Hisar, sonra Nizgin hanım...Bir de sen."

Aniden bana dönen başıyla dudaklarıma götürdüğüm kaşıkla öylece kalakaldım. Bu onluk bir hareket değildi. "Ben, sevdiklerin arasında mıyım?"

Çocuksu bir sesle yüzündeki heyecanı belli olunca elimdeki kaşığı geri bırakıp başımı eğdim. Bu bir kabullenişti o da biliyordu.

"Bana bir kere bakar mısın?" diyen sesini işittiğimde kulaklarım bu isteğe inanamadı. İlk defa bunu istiyordu benden. "Lütfen."

Önümdeki çorbaya bakarken heyecandan titreyen ellerimi birleştirdim. Ona bakmak benim için çıkmaz bir yoldu. Bakarsam o yoldan dönemezdim. Yine de kırmadım onu, kaldırdım başımı.

Gözlerim gözleriyle çarpıştığında dudağında beliren silik tebessümü seçebiliyordum. "Çok çirkinim, bakma bana öyle." Bir an dilimi tutamamın ızdırabıyla suratımı ekşittim çünkü gerçekten çok çirkindim. Buraya gelmeden önce Osman bey saçlarımı o kadar kuvvetle çekip beni buraya sürüklemişti ki hem saç diplerim sızlıyor, hem de darmadağın görünüyordum.

Dudağımın kenarındaki yara, yanağım ve alnıma doğru çıkan morluk beni bir hayli çirkin gösteriyordu. Hele ki kollarım ve bacaklarımdaki yanıklardan bahsetmiyordum bile. Leş gibiydim. Güzel olan hiçbir yanımı sağ bırakmamışlardı.

"Sen mi? Ben hayatımda senden daha güzel bir şey görmedim." Gözlerindeki kararlılıkla yüzümün her tarafını ezberler gibi inceledi. Duyduğum kelimeler bana çok yabancıydı. Ben güzel değildim ki, yoksa o da mı güzel olan her şeyden mağrum bırakılmıştı.

KALP KIRICI: FEVTDonde viven las historias. Descúbrelo ahora