Kırmızı hedeflerden biri griye döndüğünde "İşte bu!" diye bağırdı sondaki oğlan neşeyle. Ama hemen iki yeni nokta belirmişti dış çemberde. Ve sonra bir diğeri daha...

"Üç oldular!" diye doğruladı sarı kız o an denizaltının diğer ucunda. "Dördüncü de onun arkasından yaklaşıyor!"

"Radara girmemize ne kadar kaldı Bills?" diye sordu Lore kızın diğer yanındaki oğlana. Başının arkasını kaplayan metal plakalarla bir insandan çok robota benziyordu çocuk, yine de panik içinde, sıradan bir erkeğinki gibi çıkmıştı sesi.

"Yirmi deniz mili! Şu anki hızımızla altı dakika, yirmi bir saniye."

Lore burnundan soluyup ağzının içine küfretti. Arkasını dönüp birkaç adımda denizaltını boydan boya geçip diğer panelin önüne gelmişti. "Onu duydunuz beyler. Yardım gelene kadar kıçımızı koruma işi sizde!"

O an üç oğlan da kan ter içinde hedefleri tutturmaya çalışıyor olmasa eş zamanlı küfrederlerdi Lore'a emindim. Sadece Rick bir an için durmuş, omzunun üstünden attığı bakışa söylemediği tüm kötü sözleri sığdırmıştı.

"Ağı bırak Pim," dedi önüne döndüğünde. "Jules, sen ve ben soldakini alıyoruz."

Başını sallayıp Rick'le aynı hedefe yönelmişti ortadaki çocuk. Pim'se ter içinde ona verilen komutu gerçekleştirmeye çalışıyordu. Gönderdikleri torpidolar yolun yarısında düşman tarafından patlatıldığında öfkeyle konsolu yumruklamıştı Rick.

"Pim!" dedi dişleri arasından. "Bırak şu Allah'ın cezası ağı artık!"

"Deniyorum!" dedi çocuk titreyen öfkeyle. "Kaptanın anlattığından farklı bir sistem bu. Değişmiş olmalı. Üç farklı kilit tutuyor ağı. Serbest bırakamıyorum!"

Rick küfrederek yerinden kalkmıştı onun yanına gitmek için. Ama tam o an gelen darbeyle yere devrildi. Kemerim olmasa ben de Lore gibi denizaltının diğer köşesine savrulurdum muhtemelen. Ayakta, oturan kim varsa farklı bir köşeye uçmuştu.

"Vurulduk!" dedi sarı kız düştüğü yerden zorla kalktığında. "Sağ buhar tribünü kullanım dışı!"

Denizaltını inleten alarm, içeri göçmüş duvardan sızan buhar, yanık lastik kokusu... her şey onun sözlerini kanıtlamak içindi sanki.

"İyi misin?" demişti Rick Lore'un yanına koşup onu yerden kaldırırken. Çıkardığı hayvani hırıltı kesinlikle aksini söylüyordu ama başını aşağı yukarı salladı Lore. Birbirlerinin gözlerine baktıkları kısa bir anın ardından iki farklı yöne ayrılmışlardı yeniden.

"Pim!" diye yakardığını işittim Rick'in. Yerden kalkmayı başarmış diğer çocuk azıcık yana kaydığında ancak görmüştüm bunun nedenini. İçeri göçen duvardan kopan metal parça Pim'in midesine saplıydı artık. Ben hala bir hayal aleminde tüm olanı biteni yaşasam da çocuğun ağzından boşalan kanın ne anlama geldiğini biliyordu eğitimli beynim. Kemeri tek hareketle çözen, ayağa kalkıp onun başında biten ben değil, o eğitimli doktordu.

Rick varlığımı o an hatırlamış gibi dehşetle yüzüme baktı. "Bana bırak!" dediğimde onun kadar kendimi de şaşırtmıştım. Kararsızdı. Çaresizliği koyu mavi gözlerinin her köşesinde görebiliyordum. Yine de bir nefes sonra tüm hıncını ısırdığı dudağından çıkarıp yeniden panele dönmüştü. Lore yeni emirler veriyordu arkada.

"Üç dakika kırk bir saniye," dedi çocuk karşılık olarak.

Nereye ulaşmaya çalıştığımızı bilmiyordum, ama dayanmamız gereken süre buydu belli ki. Ellerimdeki oğlanınsa bu kadar vakti bile olduğunu sanmıyordum. Kendi kanı onu boğmaya başlamıştı. Peşimizdeki denizaltılara ateş açmış Rick'ten ya da Jules'tan yardım isteyemezdim. Diğer tarafta gemiyi idare etmeye çalışan ekibin gözlerini önlerindeki panelden ayırma şansı yoktu. Titreyerek ölüyordu ellerim altındaki oğlan.

N.O.A.H. - IIWhere stories live. Discover now