"Kat!" diye bağırdı Rick. Kim bilir kaçıncı tekrarında bakabilmiştim ona. "Oturman lazım!" dedi beni köşeye doğru iterken. "Birazdan ortalık bir hayli karışacak!" Kolumdan tutmuş çekmiyor olsa hareket edebileceğimi sanmıyordum. Koyu bir sis tabakasının ardında izledim beni omuzlarımdan aşağı itişini, kemerin askısını belimin etrafından geçirip tokaya oturtmasını... "Yanında kal!" demişti işaret parmağını az ötede birine doğrultup.

Lee'ydi o biri. Anında başını sallayıp yanımdaki oturağa yerleşmiş, kemerini bağlamıştı. "Her şey yoluna girecek Kat," dedi elime uzanıp. "Her şey yoluna girecek yemin ederim."

Elimi sıkan parmaklara düştü bakışlarım. Onun neden bahsettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yolun sonundan dipsiz bir uçuruma yuvarlanmıştım ben. Karanlık vardı bundan böyle. Bir hiçtim. Bir hiçti dünya. Ama sonra azıcık ona döndüğümde Lee'nin de benden farksız olmadığını anladım. Karşımızda sabit bir noktaya kilitlenmiş, titriyordu delice. Bana değil, kendineydi durmadan tekrarladığı sözleri.

"Her şey yoluna girecek. Her şey yoluna girecek. Her şey yoluna girecek."

Ancak idrak ediyor olmalıydı kalkıştığı işin sonuçlarını. Benim bile tanımadığım bu insanları o sokmuştu aşılmaz kapılardan içeri. Benim bile bilmediğim bir zamandan beri içinde olmalıydı annemin oyununun. Ark'a kalbinden saldırmış, babasının planlarını sinsice yıkmış ve istemeden de olsa abisini... abisini... Boğazımda düğümlenen yumruyu yutkundum.

Ben kasrın duvarlarında annemi gördüğüm gün kaybetmiştim evimi, ailemi, dostlarımı. Tyron bir heykel gibi karşımda dikilip benden vazgeçtiğinde kopmuştu bu hayatla bağım. Oysa Lee tam şu an öksüz kalıyordu. Sahip olduğu her şey, ismi, hayatı, ailesi bu denizaltının dışında kalmıştı kapılar kapandığı an. Belki de bu yüzden biraz daha sıktı elimi. Ses etmedim. Farkında olmadığımız yaşlar yanaklarımızdan akarken konuşmadan öylece el ele, boşluğa baktık ruhu çekilmiş iki et yığını gibi.

Bizim aksimize bir topaçtan beterdi etrafımızdaki dünya. Dönüyordu denizaltı. Dönüyordu insanlar. Panik soldan aldığımız ilk darbeyle iyice artmıştı. Elbette ellerinden kaçıp gitmemize müsaade etmeyecekti Ark. Diğer denizaltıları çoktan peşimize takmış olmalıydı Noah. Bir avuç kaçaktan fazlası değildik bana göre. Ama ne Lore ne Rick ne de diğerleri öyle düşünüyor olmalıydı ki delice çırpınıyorlardı monitörlerin önünde.

"Oldu!" dedi kumanda panelinin önünde oturan kız. "Görünmeziz. Artık bizi takip edemezler." Metalik elleri bir insanın asla yapamayacağı bir hızla tuşlara basıyor, düğmeleri çeviriyor, ekranı tarıyordu. Kolları ve boynunun yarısı bir robota ait olsa da insan yerleri yara bere içindeydi. Sırtındaki derin kesik yüzünden kırmızıya boyanmıştı ensesine dökülen sarı, küt saçları.

"Güzel," dedi hemen başında ayakta dikilen Lore. "Kurtul şu peşimizdeki pisliklerden Rick!"

"Deniyorum ablacığım!" olmuştu Rick'in cevabı. "İnan deniyorum!"

Beni bıraktıktan sonra denizaltının arka ucundaki koltuklardan birine yerleşmişti o da. Yan yana üç kişiydiler. Başka bir kontrol paneli, başka ekranlar ve büyük kollar vardı önlerinde. Monitördeki kırmızı noktaların peşimize takılmış düşmanlar olduğunu anlamak için denizaltı kullanmayı bilmeye gerek yoktu. Zaten Rick'in de bu işte bir profesyonel olduğunu sanmıyordum. Delice kurcaladığı panel sonunda ona cevap verdiğinde bir kahkaha atmıştı heyecanla.

"Başlıyoruz beyler!"

Ve kola iki eliyle asılıp kendine çekti. Yanındaki çocuklar da hemen onu taklit etmişti. Bir direksiyon gibi kullandıkları kolla sağa sola hareket edip aynı hedefe kitlendiler ve ekrandaki gösterge bunu doğruladığında Rick'in komutuyla aynı anda silahı ateşlediler. Bum! Bum! Bum! Tüpü terk edip düşmana yönlenen üç torpidoyla sarsıldık ileri geri. Çıkan sesle Lee elimi bırakıp koltuğa tutunmuştu panikle.

N.O.A.H. - IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin