4

66 15 1
                                    

(Gonca)

Her zamanki gibi kütüphanedeydim. Ders beden olduğu için buraya gelmiştim ve ben dışımda kimse yoktu. Fakat her zaman oturduğum masanın üstünde kitabım duruyordu. Bana mesaj atan çocuk cuma günü onu almıştı, hafta sonu değişik bir sohbet etmiştik ve haftanın ilk günü yani şimdi de kitap tekrar masamdaydı.

Derin bir iç çekerek masadaki kitabı inceledim. Sayfaların üstünde gördüğüm şey kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. Daha önceden katladığım sayfalar şimdi post-it ile işaretlenmişti. Kitabın içinde de post-it paketi duruyordu. Biraz daha inceledim ama içinde not yoktu.

Sayfaları artık katlamayayım diye bana post-it almış.

Tamam bunun bana ne hissettirmesi gerektiğini bilmiyorum ama bu durum gitgide beni mahcup hissettiriyor. Önce kek şimdi de post-it satın almıştı bana. Parasını sadece adını ve numarasını bildiği bir kıza harcamasını istemiyordum.

Telefonumu çıkarıp mesaj kısmında bulunan tek sekmeye girdim.

Siz: Bak post-it için çok teşekkür ederim.

Siz: Fakat bana bir şey satın almanı istemiyorum.

Telefonu kapatıp sandalyeye oturdum. Kendisinin 12-A'da olduğunu söylemişti. Bizim koridorun en sol tarafındaydı. Benim sınıfım da en sağ taraftaydı. O yüzden ta oraya kadar gidip sınıfa bakmamıştım. Hem baksam bile bir sürü insan vardı, daha erkek mi kız mi olduğunu bilmiyordum. Bulmam imkansızdı.

Düşünmeyi bırakıp kitabı ve post-iti çantama koydum. Sonra da çantamdan kimya kitabını çıkarıp çözmeye başladım. 2. testi bitireceğim anda kütüphaneye bizim sınıftan İrem girdi. Koşarak gelmiş olmalıydı, nefes nefeseydi. Gözleri hemen beni bulmuş ve yanıma gelmişti.

"Gonca ben de seni arıyordum."

Beni kimse aramazdı.

"Bir şey mi oldu?"

"Ya geçen ders Türkçeci bizim sınıf defterini götürmüş. Bedenci de defter istiyor imzalamak için. Hoca defteri getirmemi istedi ama bizim yemek siparişi gelmiş bahçeye. Hemen gidip almam gerekiyor, defteri sen götürür müsün? Öğretmenler odasında Türkçecinin programı vardır. Ona bak hangi sınıftaysa al. Yani alır mısın lütfen?"

İrem gözlemlediğim kadarıyla iyi bir kızdı. Birkaç kez bana yanaşmaya çalışmış, sonra da pes edip gitmişti. Sıkıcı kalıyordum onun enerjisi yanında. Gözlerindeki yalvarışı görünce isteğini kabul ettim. Teşekkür edip bahçeye indi. Ben de çantamı sırtıma takıp öğretmenler odasına doğru gittim.

Buraya hep girerdim. Hocalar kitaplarını sınıfta tek ben kaldığım için bana verirlerdi. Türkçecinin ders programını kolayca bulup inceledim.

Harika. 12-A'ya dersi vardı.

İçimi bir endişe kaplarken odadan çıktım. Bana mesaj atan her kimse beni şimdi görecekti. Belki ben de onu görecektim ama tanımayacaktım. Madem kitap konuşmak istiyordu, niye kendini gizliyordu o zaman. Asla anlam verememiştim ama bu durum beni rahatsız edene kadar bir şey demeyecektim. Şu anlık bana bir zararı yoktu.

Ben kendi içimde tartışırken çoktan sınıfın önüne gelmiştim. Sakin olmaya çalışarak önce kapıyı tıklattım. Kalbim gereksiz bir şekilde çok hızlı atıyordu. İçeriden kısa bir "gir" sesi gelince kapıyı açtım. Kalbim yerinden çıkacaktı. Konuşmayı hemen kendime hatırlattım. Sınıfa bakmıyordum, herkesin bana baktığını biliyordum ama benim baktığım tek şey hocanın kel kafasıydı.

"Hocam bizim defteri yanlışlıkla almışsınız. Alabilir miyim onu?"

Sesim en azından alçak çıkmamıştı. Hoca unuttuğu için bir özür diledi. Sonra da defteri bana uzattı, hemen elinden alıp arkama dönerek yavaşça çıktım o sınıftan.

Her şey gayet iyi gitmişti ta ki o cümleyi duyana kadar.

"Oğlum yapıştırmasana şu renkli şeyleri yüzüme. Zevk mi alıyorsun amına koyim!"

"Haluk küfür konusunda ne demiştim!"

"Kusura bakmayın hocam, bu it kışkırtmasa küfür etmem biliyorsunuz."

O it bana mesaj atanın ta kendisiydi. Ama ben kafamı çevirip bakmak yerine kapıyı kapatıp çıkmıştım. İç güdüsel olarak bunu yapmak daha doğru gelmişti.

b.

Whatsapp [ Texting ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin