28 September 13'

227 33 132
                                    

Merhaba! Grenade'e özel playlist yaptım okurken dinleyebilirsiniz profilimde var!!

iyi okumalar.

**

''Yürüyordum sadece yenilik istiyordum yeni ve daha değişik güzel bir yer, bir cafe çarpmıştı gözüme içeriye kısaca göz atmıştım şirin bir yerdi daha önce görmemiş olmam garipti, benim gözüm bütün şirin cafelere takılırdı oysa ki.

Neyse ki buna daha çok takılmadan içeriye geçtim. Cam kapıdan geçtiğim anda burnuma değen sıcak kahve kokusunu içime çektim derince ciğerlerimin hepsi kahve ile dolana kadar.

Kahverengi, sarı, kırmızı, turuncu tonlarıyla dolu cafe de tezgahla bitişik masayı gözüme kestirdim oraya yöneldim yeşil montumu çıkardım ve rahat sandalyeye yerleştim dışarıda kar yağıyordu bu nedenle sıcak bir yere oturmak iyi gelmişti. Tişörtümün kollarını ellerimin eteklerine kadar çektim. Cafe ye biraz daha göz attım çok şirin ve minik bir yerdi ikili üçlü masalarda insanlar arkadaşlarıyla derin muhabbetlere dalmış sıcak çikolata ve kahvelerinden yudumuyordular, aynı zaman da içerisi çok muntazam dekore edilmişti.

Önüme dönünce bir çocukla karşılaştım ten rengi bir kazak vardı üstünde altında koyu mavi bol bir pantolon hemen gülümsedi, bende bu samimi ve içten gülümsemeye gülümsememle karşılık verdim gözlerimi orada durduğumdan beri ilk defa gözlerine değdirdim ve işte o mavi koyu gözler, sizin babanızın gözüydü çocuklar...

Uzunca baktım, insanların gözleri size çok şey anlatır kelimelerden daha iyi konuşur aslında ben gözlere bakınca anlarım insanların hayat hikayelerini bu adamın ki adeta gülüyordu.

Koyu maviler neşeyle girmişti konuşmaya, ''Hoş geldiniz Cafemize, menü burada.''

Bana yavaşça menüyü uzatan minik ellerine bakmıştım çok şirin görünüyorlardı.

''Kahve istiyorum.''

Nezaketle bir gülücük daha belirdi güzel yüzünde, gülünce yanağının birinde çıkan gamzesi kusursuzca oraya yerleştirilmişti ki her şeyi tam uyuyordu ve çok güzel duruyordu bir ressamın çizdiği tabloyu andırdı bana, ama hayır en başarılı ressam bile böyle bir güzelliği resmedemezdi...

''Yanına ikram kurabiyelerden de ister misiniz bayım?''

Hızlıca kafamı sallamıştım, içeri gidip yeşil bir fincana kahve doldurmuştu bana vermişti, eli sıcak kurabiyelerin olduğu fırına gitmişti oradan da üç adet kurabiyeyi tabağa koyup bana uzatmıştı.

ben de ödevimi hatırlayıp çantamdan tarih kitabını çıkarmıştım Shakespeare isimli ödevime bir haftadır uğraşıyordum ve inatçı tarih hocası inadıma D veriyordu bu son şansımdı buraya dikkat toplamaya gelmiştim kahve, huzur, ders ama o mavili çocuk dikkatimi fazlasıyla dağıtıyordu.

merakıma yenik düşüp sordum ''Bu cafe yeni mi? kaç yıldır buradayım hiç rastlamadım...''

gülerek sorumu cevaplamıştı. ''Aslında 6. yılımız.''

kafamı sallamış ve önüme dönmüştüm ve kahvemden bir yudum almıştım, ''Aman tanrım, siz işi gerçekten biliyorsunuz.''

bana dönüp manidar gülümsemesiyle bakmıştı.

''Beğenmenize sevindim.'' demişti.

Gerçekten kahveden mi yoksa, bu çocuğun yapmış olmasından mı bilmiyordum ama bu kahve hayatımda içtiğim en güzel şeydi...

Kafamı eğip tarih kitabına odaklanmaya çalıştım kurabiyelerimle kahvemi aynı zamanda yiyordum kahvemi kafama diktim, son kalan kurabiyeyi de komple ağzıma attım ve yüksek sandalyeden kalkıp üstüme çeki düzen verdim. çantamı elime aldım.

grenade | larry stylinson [one-shot]Where stories live. Discover now