you left me with a cigarette.

25 4 5
                                    

medyayla birlikte okuyun lütfen.

bae jinyoung, kafası önünde soğuk kış gecesinde botlarının karlar üzerinde çıkardığı ses eşliğinde ilerliyordu. yolun ilerisine hiç bakmıyordu, bakışları hep ayakkabılarının ucundaydı, çünkü nereye gittiğinin pek de bir önemi yoktu ona göre; zira bir yere ait olduğunu hissetmiyordu baya uzun bir süredir. o yüzden attı atabildiği kadar adımlarını, eşlik etti karın sesine zihninde çalan şarkılarla. bedeni soğuk karşısında üşüyor olsa da en büyük terapiydi bu onun için şu anlık. ama sonra hiç olmayacak iş ya, tam köşeyi dönüyordu ki bedeni bir diğer bedene tosladı. bir film sahnesinden tek eksiği etraflarında uçuşan kitaplardı. o yüzdendir ya, çoğu filmdeki gibi mutlu sonla bitmedi zaten bu çarpışmayla başlayan gece...

"özür dilerim, kusuruma bakmayın soğuktan bir nebze kurtulabilmek için hızlı hareket etmeye çalışıyordum, hızlı yürüyeyim derken de attığım adıma dikkat etmiyorum böyle işte," diye kabahatinin özrünü dilemeye çalıştı karşısındaki yün atkı ve şapkayla sarıp sarmalanmış yüzün sahibi. "tekrardan özür dilerim, bir yerinizi incitmedim, değil mi?"

"hayır, bir şeyim yok ve gerçekten hiç önemli değil, asıl bendim zaten dikkatsiz yürüyen, siz de benim kusuruma bakmayın lütfen," dedi az önce pek somurtkan olan yüzü karşısındaki adamı görünce canlanmışken. yok artık, yaşını başını almıştı, yine de ilk görüşte aşka kapılacak mıydı gerçekten de? eh, sanırsa öyle olacaktı ki, ağzı düşüncelerinin gerçekliğini kanıtladı hemen ardından. "hatta eğer siz de isterseniz, birkaç kadeh bir şeyler ısmarlamak isterim hemen şuradaki barda, özür maksatında?.."

"oh?" diye şaşkın bir ifade kaçırdı ağzından adam, sonra montunun kolunu sıyırıp kol saatinden saatin kaç olduğuna baktı; bir şehirden diğerine gideceği otobüsün saatine daha neredeyse iki saat vardı, onca zaman bu soğukta durakta bekleyeceğine, bu şirin görünüşlü adamla oturabilirdi, sanıyordu ki. yüzündeki gülümsemeyle tekrar birleştirdi bakışlarını. "pekala, eğer zahmet olmayacaksa, memnuniyetle kabul ederim bu teklifinizi."

"harika! önden buyurun lütfen," diyip yana kaydı ve karşı caddeye doğru ilerlemelerini işaret etti.

böylece iki saatlik serüvenleri başlamış oldu. konunun konuyu açacağı, saatlerce, daha önce varlıklarından bir haber olan birbirlerine belki de hiç kimsenin bilmediği sırlarını açacakları iki saatlik serüvenleri başladı.

"demek görsel sanatlar bölümünde son sınıfsınız, lee daehwi. vay canına, her zaman benim de güzel bir çizim yeteneğim olsun istemişimdir." dedi jinyoung, adının daehwi olduğunu öğrendiği adama hülyalı bakışlar atarken. daehwi bu komik söylemin üzerine küçük bir kıkırtı bıraktı dışarıya. bu adamla oturup konuşmak kesinlikle çok eğlenceliydi. daha yan yana ourup konuşmaya başlayalı belki de sadece yarım saat kadar olmuştu ama şimdiden eğlencenin dibine vurmuş gibi hissediyorlardı.

içinde kırmızı şarap olan kadehinden bir yudum almadan önce söze girdi daehwi: "inanın bunun yetenekle alakası yok, jinyoung-sshi. ne kadar pratik yaparsanız, o kadar iyi sanat elde edersiniz."

"siz öyle diyorsanız, öyle olsun madem." güldürdü bu onları tekrar. gittikçe sarhoş oluyor, sarhoş oldukça daha çok gülüyor, güldükçe aralarında mesafe azalıyordu. birbirlerinin hayatlarına bir yıldız gibi düşüp oraları parlatmış gibilerdi. onca yıllık hayatlarında yaşadıkları en fevkalade geceydi bu sanki. ama sonra, dedim ya bir film değildi bu, daehwi'nin telefonu çaldı. ondan sonrası külkedisi masalında saat onikiye vurunca her şeyin eski siyahlığa dönmesi gibiydi her şey.

"ah, benim gitmem gerekiyor, otobüse yetişmeliyim," diyip ayaklandı daehwi, telefon konuşması bitince. sanki telefonda duyduğu ses tüm hayat enerjisini sömürmüş gibiydi. eşyalarını toplayıp jinyoung'u arkasında bırakmadan hemen önce elini uzattı. "her şey için teşekkürler, jinyoung-sshi, sizinle tanışmak büyük bir zevkti."

"daehwi," dedi jinyoung, küçüğün elini tuttuğu sırada. kulağına yaklaştı, fısıldayacak çok şeyi vardı o kulağa ama yapamadı, cesaret edemedi. onun yerine, küçük bir öpücük kondurdu saçlarının dibine. bu etkileşimle garip bir şekilde gözleri dolmuştu ikilinin. sonra uzaklaştı bu şirin adamdan, istemeye istemeye. sandalyeye geri oturdu, hala dolu olan bardağını avuçlayıp ona doğru kaldırdı. "şerefe, güzelim."

bir damla yaş aktı daehwi'nin gözünden o an, kendi iradesi dışındaydı. sertçe yutkundu boğazındaki yumruyu geçirmeye çalışarak, nafileydi fakat. ardından, bakışmalarını bozup cebindeki sigara paketini çıkardı, bir dalı kendi dudaklarına götürüp çakmakla yaktıktan ve bir nefes çektikten sonra jinyoung'a uzattı.

"şerefe."

söylenmeyen lafları kalplerine gömdü, bu ikili. daehwi, o gün arayıp nerede olduğunu sormasıyla sanki varlığını daha yeni hatırladığı nişanlasıyla evlendi. o gece kendini ilk defa bir yere ait sanan jinyoung ise eski, sıkıcı, boş hayatına geri döndü. o iki saatlik deneyim, kalplerinde bir güneş oldu, zihinlerinden tamamen silinene kadar onları ışığıyla ve sıcaklığıyla yaşatmaya devam etti.

son.

cheers darlin'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin