Barış kısa bir an düşünür gibi oldu ama cevabı olumsuz olarak geri döndü. ''Yok ya Gülfem...'' dedi yüzünü buruşturarak. ''Bugün çok fazla yoruldum. Eve gidip dinlenmek istiyorum. Sabah zaten çok erken kalkıyoruz. Başka bir zaman size de uyduğunda ayarlarız belki...''

İsteksiz hali karşısında ısrara lüzum yoktu. Ben sadece hem kibarlıktan hem de ona yardımı dokunur belki düşüncesiyle teklif etmiştim zaten. O yüzden zorlamadan ''Sen bilirsin o halde.'' Dedim tebessümle. ''Tekrardan teşekkür ederim beni bıraktığın için.''

Başını hafifçe öne doğru eğip hafif bir tebessümle ''Rica ederim.'' Dedi ve tam ben inmişken kapıyı kapatmadan ''Gülfem...'' dedi atik bir hareketle.

Elim arabanın kapısında ona baktığımda ''Ben sadece bir ağrı kesiciyle su rica edebilir miyim?'' diye sordu. ''Yolum var biraz ve başım fena halde ağrıyor. Sana da zahmet olmayacaksa tabii.''

''Tabii tabii.'' Dedim hiç düşünmeden. ''Gel lütfen.''

Arabanın kapısını kapattıktan sonra epey büyük olan çantamın içinden hem anahtarımı aradım hem de telefonumun kilidine basarak Savaş'tan bir bildirim bekledim. Bir mesaj ya da arama hiç fark etmezdi ama hiçbiri yoktu. Bomboş bir ekranla karşılaşıp yüzüm asılınca sadece anahtarı alarak çantamı kapattım. En son dün konuşmuştuk ve ben fena halde özlemiştim.

Ben önde Barış arkamda evin bahçesine ilerlediğimizde sessizliği bozmak adına ''Hava yağacak gibi.'' Dedi.

Anahtarı kilide taktım ve bu boş hava muhabbetine ''öyle.'' Diye karşılık vererek kapıyı açtım. Ardına kadar açılmadan sadece aralıktan gördüğüm adamla birlikte önce tutukluk yaşayarak duraksadım ve heyecanla ''Savaş.'' Dedim. Elim titredi, anahtar sallanıp kapıya çarptı ve ben o ilk şaşkınlığı atarak kapıyı ardına kadar itip çantamı yere fırlattım ve boynuna atladım. Ellerim boynunu sardı ve teniyle tamamen bütünleşen barut kokusunu içime çektim.

Ellerini belime sardığında birkaç saniye geçmişti fakat ben bunu idrak edemeyecek kadar çok özlemiştim. Başını kısa bir an boynuma yaklaştırdı. Burnu boynumda dolandı ve derince soluklandığını fark ettim. Ardından omzuma ufak bir öpücük bırakarak geri çekilmişti. Yüz yüze geldiğimizde hasretle tebessüm yerleşti yüzüme. İki ayda olan degişimimi incelemek istedi sanırım. Azıcık uzayan saçlarımdan başka bir şey yoktu.

Sonra Barış'a gözü kaydı ve suratı değişti. Benim açıklamama fırsat vermeden ''Misafirimiz var sanırım.'' Dedi direkt rahatsızlığını belli eden bir tavırla.

Sert bakışlarını Barış'ın üzerinde tutarken belimdeki elide beni iyice kendine yaslamıştı. ''Aa...'' dedim Barış'ın varlığı yeni aklıma gelince. Saçımı kulağımın arkasına attım ve elimle Barış'ı işaret ederek ''Evet.'' Dedim. ''Barış iş yerinden arkadaşım. Bu akşam iş yerinde yemeğe çıkmıştık.'' Savaş'ın bakışları aniden beni bulduğunda Barış'a karşı normal sayılabilecek tavrını koruması adına gülümseyerek ''Topluca.'' Diye ekleme yaptım. Zira Savaş'ın bakışları Barış açısından pekte hayra alamet değildi.

''Savaş'tı değil mi?'' diye sormasının ardından Savaş ona doğru döndü ve elini uzatarak başını sallayıp ''Gülfem'in kocası.'' Diye ekleme yaptı.

Onun açısından şu an önemli olan buydu çünkü. Adının ne olduğu önemli değil. Kim olduğuydu önemli olan.

Birbiriyle ortada buluşan iki elden biri ki bu kocamın eliydi daha belirgin bir kavrayışa sahipti. Üstelik bu tokalaşma faslı da bence fazlaca uzun sürmüştü. Ortamdaki gerginliğin dağılması adına ''İlaç istemiştin sen...'' dedim Savaş'ın belimde olan elini itip aralarına geçerek. Benim ortalarından geçme isteğimle elleri birbirinden ayrılmış oldu. Fakat Savaş beni bırakmadı. Ben mutfağa doğru ilerlerken o da peşimden geldi.

Aşiyan (Kitap Oldu) Where stories live. Discover now