Annem gözlerini üzerimden ayırmadan sessizliğimi inceledi bir süre...  Ben sessiz kaldığımın bile farkında değildim. Onun sesiyle yeniden hayata döndüm. "İşte bu tuhaftı, işte şu an kızımın anlattıklarının bir kısmına inanmaya başlıyorum ama huzur vermiyor haberin olsun."

Bana huzur vermedi anne... Sana nasıl versin?

Aptal kelimesinin vücut bulmuş haliydim bu gece. Henüz kendim inanmadığım puslu yalanlarımla ailemi kandırmaya çalışıyordum. Durgun tavrım devam ederken annem kolumu dürttü. "Hadi yemekleri götürelim."

Tezgaha yönelerek düşüncelerimden sıyrıldım. "Sen geç annecim, ben hallederim." Epey yorgun görünüyordu ve bizim için kendini daha fazla yormasını istemiyordum.

Eline yemek tabaklarından birini alıp gözüm üzerinde tarzı bir işaret yaptı ve salona geçti. Elimde olmadan gülmüştüm ama içinde bulunduğumuz durum kabus ötesiydi. Yalan söylemekten nefret ettiğim için aileme ayıp olmasın diye Bay A ile evlenmeye kadar gidebilirdi bu iş. Kafamdan neler geçiriyordum? Ne evlenmesi gibi bir ton azar çektim kendime ve sofrayı taşımaya koyuldum. Annemin hazırladığı çeşitli yemekleri masaya götürürken ara ara Bay A ile kesişiyordu bakışlarımız ama ortam zaten fazlasıyla gergin olduğu için uzun soluklu bir bakışmada bulunmuyorduk. Sonunda sofraya gidecek her şeyi götürdüğümde biz de masadaki yerlerimizi aldık ve yerleştik. Annemin yemeklerini yemeyeli uzun zaman olmuştu ama şu an konu bu değildi.

"Başlayın gençler yoldan geldiniz." Babam uzun bir sessizlik sonrası lafa girdiğinde tam karşımda duran ve benden komut ister gibi bakan Aksel ile çarpıştı gözlerim. Elimde olmadan kıkırdadım ve bıyık altından sessizce konuştum. "Korkma zehirlemeyecekler seni."

Diğerleri de söylediğim şeyi duymuştu ve ailem duymamış gibi yapıp yemeklerine odaklandığında onun gözlerini hala üzerimde hissedebiliyordum. Başımı kaldırıp baktığımda 'gidince görüşeceğiz' tarzı bir bakışla karşılaştım. İçimden kıkırdamaya devam ediyordum ama bunu dışıma yansıtmadım. Onu zor duruma düşürmek güzel olacaktı.

"Ee Aksel evladım işle ilgili konuşuyorduk en son. Nelerle uğraşıyorsun? Bizimkiyle aynı bölümde miydin?" Babamın sorusuna karşılık lokmasını yuttu ve efendi bir duruşla omuzlarını dikleştirdi. "Eğitimciyim Ayhan Amca, etüt merkezim var."

"Öyle mi?" Babam ilgiyle yaklaştı. İçinden 'bu dövmelerle ne eğitimcisi' dediğine yemin edebilirdim. "Alanın ne?"

"Ben derslere girmiyorum ama Esin yakın zamanda bizim etütte derslere girmeye başlayacak."

Bakışlar meraklı bir şekilde bana döndüğünde tıkınmayı bırakıp söze girdim. "Hızlı gelişti ama evet öyle oldu. İçiniz rahat edebilir, artık ablamın himayesinde değilim asıl mesleğimi yapacağım."

Bu şekilde konuşmam yanlıştı ama içimde bir köşeye sinmiş kız çocuğu bana yapılanları ısrarla unutmuyordu. Sokakta çocuklarla oynarken dışlanmak gibi bir şeydi bu. Dışlanan bir çocuğun hamleleri, neler yapacağı, öfkesini nereden çıkaracağı belli olmazdı. Ben de dışlanmıştım ve nerede ne yapacağım belli olmuyordu işte.

Babam, ılımlı olmaya çalışırken annemin bakışları yüzlerimizin arasında şüpheyle gidip geliyordu. Şüphe en beter hastalıktan daha öldürücü hamlelere sahip bir duygu değil miydi zaten? Şüphe gerçekleri görmemize izin vermezdi çünkü şüphe, gösterilmeye çalışılan tüm gerçeklerin hükmünü yok eden tek gerçekti. İnsanın içine bir kez düştükten sonra berrak olan tüm su bulanıklaşır, kirlenirdi. Yemek faslı boyunca gerginlik serbestçe dolandı aramızda, özellikle abimin Aksel'e bakışı gerginliği daha da zirveye taşıyordu ama neyse ki Aksel karşılık vermeden ona bakmamayı tercih etmişti.

Yıldız Kayarken Dilek TutulmazWhere stories live. Discover now