Ders sırasında hızlıca yer değiştirmeye çabalarken çocuğun ayağına takılıp dizine doğru düşmüştüm. Aptaldım ben. Aptal! Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Muhtemelen çocuk bundan sonra benim gibi bir hayvanla oturmak istemezdi. Resmen onu ezmiştim. Benim gibi kilolu biri insan olamazdı. İnsan olmayı hak etmiyorum, değil mi? Yine Rezil olmuştum. Kesin benle alay edecekti. Gözlerimin içi dolmaya başlamıştı. Fakat ağlamayacaktım çünkü kendimi biraz daha küçük duruma düşüremezdim. Çocuğun vereceği tepkiyi merakla bekliyordum. Herhalde bana tüm sınıfın içinde ''Ayı mısın sen be?'' diye bağırırdı. Hep böyle olurdu zaten değil mi? Resmen kendi içimde çelişiyordum. Ben panik yaparken neredeyse dakikalar geçmişti ama çocuk hiçbir tepki vermemişti. Aksine yerime geçmeme yardım etmişti. Bu dünyadan yok olmak istiyordum. Ders boyunca Tuna ile hiç konuşmamıştım.

Teneffüs zilinin çalmasıyla Ateş yanıma gelmişti. Olanları görmüş olacak ki Tuna'ya bakıp '' Hastaneye gidelim mi? Acımıştır bacağın.'' deyip kıkırdamaya başladı. Tuna ona bakmaya tenezzül bile etmeyerek '' Çok gereksizsin. Sana cevap vermeli miyim?'' dedi. Bu çocuk fazla mı iyiydi? Yoksa bana acımış mıydı? Sanırım ikinci seçenekti. Ben bana acınılsın istemiyordum. Ateş, Tuna'nın lafını duyunca cevap bile verememişti. İçimden ''Önyargılı, pislik Ateş.'' diye geçirip derin bir nefes aldım. Ateş, Tuna'ya bakmaya devam ederken, bozulduğunu belli eden surat ifadesi takınarak ecelerin yanına doğru ilerledi.

Ateş gittikten bir süre sonra Tuna'nın ayağa kalktığını gördüm. Teneffüse çıkacağını düşünüp onun geçmesi için ayağa kalktım. Gözlerini bende gezdirdikten sonra'' Ne yapıyorsun? Neden ayağa kalktın? '' dedi. Çekingen ve tiz çıkan sesimle '' Dışarı çıkmayacak mısın? " dedim. ''Hayır, çıkmayı düşünmüyorum kitap okuyacağım.'' dedi. ''Tamam.'' diyerek yanına tekrar oturdum. O zaman niye durduk yere ayağa kalkmıştı? Bu çocuğun kafası mı iyiydi?

O kitap okurken bende geri kaldığım derslerimi tekrar etmeye çalışıyordum. Ama bir türlü anlayamıyordum. Aklımdaki tek düşünce aç olduğum ve zayıflamam gerekmemdi.

***

Sonunda okul bitmişti. Yeni gelen çocuk Tuna kendini kitaba çok kaptırmış olacak ki tüm ders boyunca elindeki kitabı okumuştu. Bir ara kitabı bende göz ucuyla bakmıştım. İç karartıcı bir kapağı ve kalın sayfaları vardı. Genç bir kızın hastalığını anlatıyordu. Tam olarak konuyu anlayamamıştım çünkü sanırım kitabın sonlarına doğru göz atmıştım ve kız çektiği acılara dayanamayarak ölüyordu. Tuna gizemli birine benziyordu ve sanki o gizemin altında da çektiği acılar yatıyordu. Yoksa ben mi çok düşünüyordum? Her neyse.

Ateş ve Ecelerin yanına da gün boyu gitmemiştim. Yolda bir de ''Bana yeni gelen çocuğa mı âşık oldun? O sana bakar mı ?'' deyip alay etmişlerdi. En azından yıllardan beri Ece gibi Ateş'e yaklaşan tüm kızları tehdit etmiyordum. Ecelerle yollarımız ana yolda ayrılınca yolumu daha fazla uzattım. Koşmanın bana yaktıracağı kalorileri düşünmek bile bozulan moralimi düzeltmişti. İşte gerçek mutluluk buydu.

Onların kırıcı sözlerini unutabilmek için daha hızlı ve tempolu koşuyordum çünkü hızlı koşunca hiçbir şey düşünemiyordum. Evimize geldiğimde iç açıcı beyaz çiçeklerle süslü kapımızın önüne oturup derin bir nefes aldım. Tam içeri girecektim ki yoldan Tuna'yı geçerken görmüştüm. Tuna da beni görmüştü ama görmezlikten gelerek yoluna devam etmişti. Bu da neydi şimdi? Rezil mi olmuştum? Spor yaptığımı da görmüştü. Yarın sınıfta kesin benle alay edecekti. Kilolu biri olmaktan, alay edilen biri olmaktan bıkmıştım.

Bu da beni iyice hırslandırmıştı. Kilo vermeliydim. Kilo vermek için de koşmalıydım. Annemi arayıp ''Ecelerdeyim anne. Ders yapacağız.'' dedikten sonra suratıma anlamsız bir gülümseme yerleşmişti. En azından koşmak için vakit kazanmıştım. Bu annemi en az dört saat oyalardı.

***

Tam olarak aç karnına saat sabah dörtten akşam yediye kadar kendimi zorlayıp koşmuştum. Bir süre sonra vücudum kendini koşmakta otomatiğe almıştı. Yorgunluğu hiç hissetmiyorum. Kendimi aşırı derecede zorlamam da artık sorun yoktu.  Dayanamayacak gibi hissettiğimde mola vermek için karşıdaki banka doğru yaklaşıp oturdum. Hava kararmıştı ve bu biraz beni ürkütüyordu. Yanımda su da yoktu. Başım dönüyordu ve gözlerimin kendisi açık tutmak için mecali kalmamıştı. Nefes alıp vermem daha da hızlanınca, gözlerim kapanmak için bana yalvarıyordu.

***

Gözlerimi açtığımda etrafı bulanık görmeye başlamıştım. İlk gördüğüm tek şey acıyla bakan mavi gözlerdi. ''İyi misin? '' deyince o mavi gözler hareket etmeye çalıştım ama başaramadım. Cevap vermek istiyordum fakat veremeyecek kadar yorgun ve halsiz hissediyordum. Dudaklarım kuruluktan birbirine yapışmıştı ve konuşmaya çalıştıkça canım yanıyordu. Dudaklarımın birbirlerine kuruluktan yapıştığını fark edince karşımdaki çocuk elindeki suyu nazikçe dudaklarıma doğru akıttı. Karnımın gurultusuyla ortam aniden bozulmuştu. Bir süre ortadan yok olan mavi gözlü çocuk elinde yiyeceklerle geri gelmişti. Hala onu net göremiyordum. Tek görebildiğim ortamın karanlığı ve bana bakan bir çift bulanık mavi gözlerdi. Ağzıma aldığı yiyecekleri koymaya çalışıyordu ama ben yemek istemiyordum. Yedirmeye çalıştığı her şeyi geri çıkarmak için ekstra çaba gösteriyordum. Bana ne yediyorsa onlar bana kalori olarak geri dönecekti.

Kendime yavaş yavaş geldiğimde bu gözlerin sahibinin Tuna olduğunu görmem zamanımı almamıştı. Hiç iyi değildim. Sanırım Ateşlerin evinin önündeki parkın bankında bayılmıştım. Aklıma Ateş'in geceleri dışarıya arkadaşlarıyla birlikte eğlenmek için çıktığı gelince buz kesilmiştim. Eğer beni burada görürse tepkisi ne olurdu? Kesin dalga geçip beni ağlatırdı. Kalkacak halim bile yoktu ama kalmak için çabalıyordum. Bir yandan da Tuna telaşlı bir şekilde elindeki yemekleri bana yedirmeye çalışıyordu. Ayağa kalkabilmek için yemek istesem de vücudum bir türlü yemeği kabul etmiyordu. Hiç kimsenin benimle alay etmesini istemiyordum ama beynim bana fısıldıyordu '' Kalori o kalori.'' ''Yeme onu. '' Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlayınca anlamıştım ki benim için yolun sonuydu. Rezil olmaktan kaçamayacaktım.

Tuna ağladığımı görünce bana bakarak '' Yemezsen sonsuza dek böyle kalırız.'' dedi.Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım. Bana yedirmeye çalıştığı yemeği kendi ağzına koyarak ağzını bana doğru yaklaştırdı. Birden dudağını bana yapıştırdı. Ağzındaki yiyecekleri bana doğru vermeye çalışıyordu. Bu çocuk amacı neydi? Ağzındaki tüm yemekleri bana yedirene kadar pes etmemişti. Evet, bu çok iğrenç gelebilirdi ama şuan hayatımı kurtarıyordu. Kafamın içi yanıtsız sorularla dolarken utancımdan ölmek üzereydim. Tuna'nın burada ne işi vardı? Ben niye Ateşlerin evindeki parka gelmiş öylece bankta yatıyordum? Tuna okulda herkese bu olayı anlatıp beni rezil edecek miydi? Beynimi kaplayan cevapsız sorulara cevap aramaya çalışırken, gözlerim yavaş yavaş kendini sadece karanlığa teslim etmişti.

Bedeninden Nefret EtWhere stories live. Discover now