4.Bölüm

87 3 5
                                    

Yıllar hızla gelip geçerken yanımızdan, susup oturuyorduk sadece. Gözlerimizi ayırmaksızın diktiğimiz o boşluğa doğru tutarsızca düşmeye devam ediyorduk. Hayat bizden kimleri almış, bize kimleri vermiş, umursamıyorduk bile. Tepkisiz... Hissiz...Sevdiklerimiz bir bir göçüp giderken yanımızdan gereksiz sükunetimizi korumaya devam ediyorduk. Batıyorduk ama çırpınmıyorduk. Kendi umursamazlığımızın bataklığında boğulup gidiyorduk. Çamur, kum, her türlü pislik ciğerlerimizi doldururken bir vitrin mankeniymişçsine olup bitenleri izliyorduk.

İnsanlar doğuyor, yaşıyor ve ölüyordu. Tek sıkıntı ise: biz bunu fark edemiyorduk.

***

Sözcükler hızlıca kulağıma çarpıp havaya dağılırken kısa süreliğine afalladım. Beynime kendine gelmesi için zaman vermeye çalışmama rağmen hiç de kendime gelmişe benzemiyordum. Uçurumdan düşmüş gibi bile duruyor olabilirdim. Gözlerimi sıkıca yumdum ve tekrar açtım. Odam gözlerimin önünde tekrar şekillenirken hediyemin olağanüstü bir şekilde yok olmaması üzerine zar zor sesimi buldum ve konuştum.

''Pek beklemiyordum açıkçası.'' diyebildim.

Dürüst olmak gerekirse gerçekten beklemiyordum. Doğum günümün kutlanmasını... Varlığımın tekrar ''onlar'' tarafından fark edilmesini... Tekrar insan olmayı belki de...

Yatağın üstünde rahatsızca kıpırdandım ve yavaşça bağdaş kurdum. Saçlarım yüzümün önüne düştü ama aldırmadım. Sadece derin ama çok derin bir iç çektim. Dışarıdan ne kadar duyuldu bilemem ama içimdeki yankılarını ne kadar zaman geçerse geçsin unutamam. Farklıydı yanlış hatırlamıyorsam. Nefesimle anıları içime çekiyormuş gibi. Onları ciğerlerime hapsediyor ve orada sonsuza dek cezalandırıyormuş gibi. En azından öyle hissettiriyordu.

Caner yanıma yaklaştı. Düşük omuzlarıma başını yasladı. Öylece durdu. Tek kelime etmedi. Ne bir kıpırtı ne de bir söz öbeği...

Gözyaşlarım gözlerime hücum etti. Akın akın. Bir şeyleri kanıtlamak istercesine. Amansızca. Hatta belki de biraz küçük düşürücü bir şekilde.

''Beni unuttular mı Caner?'' Sözükler ağzımdan nasıl düştü anlayamadım. Nasıl kendilerinde bu cesareti bulup da aşağı atlayıverdiler? Benden habersiz.

Caner başını omzumdan kaldırmadı. Bir şeyler demek için ağzını açtı sadece. Gözleri dolmuş gibiydi ama belli etmemeye çalışıyordu.

''Hiçbirimiz seni unutmadık Asya.'' dedi. Sesi sıcacıktı. Donmuş yüreğim kısa bir süreliğine ısındığından olsa gerek gözümden bir damla yaş düşüverdi yatak örtüsünün üstüne. Düştüğü yerde depderin bir iz bıraktı.

Ama şöyle de bir şey vardı ki: hiçbir mutluluk uzun sürmüyordu. Bir süresi vardı ki bu da hiç de uzun bir süre değildi. Neredeyse bir kalp atışı kadar kısa.

''Doğruyu söylemediğini ikimiz de biliyoruz.'' dedim, bu sefer titreyen sesimle. ''Beş yıla yakın bir süreden bahsediyoruz burada Caner.'' Omuzumu çektim. ''Lanet olası, yapayalnız bir beş yıl. Bu süre içinde özleyen birisi en az on kere bana bir özür kartı postalardı.''

Bacaklarımı kollarımın arasına aldım. Vücudumun güçsüzlüğünü her hücremle hissediyordum. Tanrım, ne kadar da acizdim.

''İşler bildiğin gibi değildi, Asya.''

Başka bir söz öbeği kulaklarıma çarparken, güçlü bir kahkaha attım. Ciğerlerimin titremesini derinlemesine hissetmiştim. Nedense oldukça komik gelmişti bu bana. İşlerin bildiğim gibi olmaması... Bildiğim bir şeyler var mıydı ki bilmediklerim hakkında ahkam kesiliyordu? Tam bir saçmalıktı!

Dilek kaymasıWhere stories live. Discover now