MDY-2

70 11 1
                                    

sınıfta sadece pencere kenarı en arka boştu. Şimdi fark ettim de  sıraların üstlerinde isimler yazıyordu. Ve herkes kız erkek şeklinde oturmuş. Galiba bende şu çocukla oturmak zorundayım. İsmim pencere kenarındaydı. Galiba bugün gerçekten şanslıydım.

Dersin bitmesine daha 15 dakika vardı. Galiba bu okul dışarıdan göründüğü gibi bir okul değil. Çünkü daha ilk günden ders anlatılıyordu. Bende zaman geçirmek adına sınıfı inceledim. Sınıftakileri inceledim. Ve en son sıra yanımdaki çocuğa geldi. Tamam artık ona ismiyle hitap etmeye karar verdim. Berkem. Ona döndüğümde onun da bana baktığını fark ettim. Ve gülümsüyordu. Oda gülümseyince benim ki gibi alt dudağı düz çizgi haline geliyor. Niye bilmiyorum ama bende ona gülümsedim.

“biz birbirimize gerçekten benziyoruz. Benim kayıp kardeşim olabilir misin?” Berkem normalde sert görünümlü ama bana gelince yumuşuyor galiba.

“bilmem ben tek çocuğum. Belki olabilir.” Bunu gülümseyerek söylemiştim. Niye daha tanışalı bir saat bile olmayan çocuğa güveniyorum anlayamadım. Şimdi de dışarıyı incelemeye başladım. Okulun arka tarafında ormanlık bir alan vardı ve ben böyle huzur verici ortamlara bayılırım. Galiba dışarıyı incelerken kendimden geçmişim ki kolumu dürten kişiyle kendime geldim.

“zil çaldı kantine gidelim mi ? sabah kahvaltı yapmadım da. “ Berkem’in söylediği şeye saniyesinde hayır anlamında kafa salladım. Düzenli yemeliydim.

“pekala o zaman bana eşlik et. Niye bilmiyorum ama sen tanıdığım herkesten bana daha yakın geliyorsun. Sanki ruhum seni istiyor.. “ son söylediğini fısıltı şeklinde söylemişti sanki ağzından kaçırmış gibi tedirgin oldu bir anda. Bende bozuntuya vermedim. “peki benimde canım sıkılır daha kimseyi tanımıyorum.”

Aklımda son söylediği şey dönüp duruyordu. Benim ona hissettiğim şeyi oda mı bana karşı hissediyordu? Niye ki ? bu çok saçma..

“hangi okuldan geldin?” beni saçma düşüncelerimle yalnız bırakmadığın için teşekkürler..

“aydınlık koleji. Sen hangi okuldan geldin?” napalım konuşacak konumuz yok.

“demir koleji. Galiba iki düşman okulun öğrencileri yan yana. Geçen yıl olsa hayatta böyle bir şey olmazdı herhalde baksana şu an aynı masada oturuyoruz.”  Bunları gülerek söylemişti.

“kaderin işine belli olmaz ki.. baksana doğuda asla olmaz dediğin şeyler olabiliyor. Mesela iki düşman aşiretin çocukları birbirini sevebiliyor.”  Tostunu bitirmişti. Galiba kolası bitmedi çünkü onu yudumlamaya başladı.

“Ee sen neden o güzeller güzeli okulunu bırakıp buraya geldin ki. Hem nede olsa Edirne’deki en ama en güzel okul.” Resmen dalga geçiyor ya pis demirli.. aslında dediği şey beni güldürmüştü.

“sen neden geldin o zaman küçük bey. Yoksa okulunuz bizimkine yenildi diye o küçük gururun kaldıramadı mı .. Ahh çok üzüldüm.” Bunu söylerken yüzüme üzgün bir ifade yerleştirmiştim.

“Heyy benle dalga geçme. Tamam benziyoruz ama boylarımız arasında fark var senden uzunum.”

Dediği şeyle güldük. “bu arada cidden niye geldin ki buraya?” diye tekrar sordum. Cidden merak etmiştim. Sorduğum soruyla yüzü asıldı. Kötü bir şey mi söyledim ki ben?

“bunu sana sonra anlatırım tamam mı? Niye bilmiyorum ama sana güveniyorum. Bir insan tanımadığı birine hemen güvenebilir mi? Ben delirmiş olabilir miyim? Penguenler niye uçamıyor he neden yani onların da kanat..” söylediği şeyler benim kahkahamı tutamadığım için yarıda kesilmişti. Ve oda bana katıldı.

“az önce saçmaladım değil mi ?” evet anlamında kafamı salladım.

“Hem de nasıl. Bende sana bir şey söyleyeyim mi ben kimsenin yanında kahkaha atmazdım. Galiba bende sana güveniyorum?..Ben delirmiş olabilir miyim?... Penguenler.. niye uçamıyor?” bunları söylerken bile kahkaha atıyordum.

“ Yaa tamam dalga geçme. Ben böyle saçmalarım işte. Hem bak sen güleyim derken kendinden geçtin ama küçük hanım zil çaldı. Geç kalmak istemiyorsan kalk artık.” Ama ben hala gülüyordum. En son ne zaman bu kadar çok güldüm merak ediyorum. Bu an hiç bitmesin istiyorum.

Sınıfa girdiğimizde bu dersin matematik olduğunu öğrendik. Daha öğretmen gelmemişti. Kulağımda bir nefes hissettim.

“daha yol yakınken kaçmaya ne dersin?” bunu o kadar ciddi söylemişti ki. Bir anda kalktım ve tam harekete geçmiştim ki sınıftan içeriye ufak tefek bir adamın girmesiyle olduğum yerde kafamı yavaş hareketlerle Berkem’e çevirdim. Ve dudak hareketleriyle “artık çok geç.” Diye fısıldadım. Ve ikimizde boynu bükük bir şekilde sıraya geri oturduk. Oturur oturmazda ikimizden kahkahalar yükseldi.

“ Berzem . .  Hoca niye. . bize böyle bakıyor ki.. sanki adam öldürdük..” bana ilk kez adımla seslenmişti.

“siz arka sıradakiler ayağa kalkın.” Hocanın dediği şeyle önce birbirimize baktık ve o eliyle boynunu kesiyormuş gibi yaptı. Ben ise gülmemeye çalışıyordum.

Hoca ikimize dikkatli bir şekilde bakıp. Elindeki kalemle beni gösterdi.setçe yutkundum. Çünkü galiba bu adam deli. “kendini tanıt”

“Berzem Atan.”  Sonra direk Berkem’e dönü “sıra sende.

Berkem hocaya duygusuz bir şekilde bakıp “Berkem Aksoy.” Deyip hemen oturdu bende onun bu hareketine anlam veremediğim için ona mal gibi bakmaya başlamıştım. Sınıftan hafif kıkırtılar gelmeye başlayınca Berkem benim bileğimden tutup çekti ve oturdum. Çekmese galiba hala ayakta dururdum.

“niye öyle yaptın ki?” dedim bir anda.

“nasıl yapmışım?” bana bakan bakışları yumuşaktı. Sen ne değişik bir tipsin?

“hocaya sert davrandın ama..” ben bir anda susunca o devam ettirdi cümlemi.

“ama sana öyle davranmıyorum. Öyle mi?” dedi. Kaşlarını kaldırıp. Galiba o da benim gibi tek kaşını kaldıramıyor.

“evet. Neden ?” diye sordum.

” Dedim ya bilmiyorum senin yanında öyle davranmak geliyor içimden.” Gülümsedi. “o kadar düşünecek bir şey yok bunda ilerde anlarsın tamam mı?” çocuk gibi konuşmuştu.

Gülümsedim ve “tamam o zaman.” Dedim.

madalyonun DİĞER yüzüWhere stories live. Discover now