Gerçekler

19 5 0
                                    

Multimedya 'daki müzikle okumanızı tavsiye ederim.

-Hani derler ya hayat tekerrürden ibarettir diye. Bak önce yaşadım bazı zorluklar. Sonra Caner girdi hayatıma ve sonra güneş vede diyerleri. Sonra tekerrür etti tarih herşey tekrarlandı. Ama büyüdük biz. Farklı hayatlar yaşadık. Bi daha olmadı hiçbişey eskisi gibi.
Hani derler ya asla büyük konuşma diye. Asla yapmam dediğin şeyleri gün gelir yaparsın bir bakmışsın. Bundan yıllar önce o hastane koridorunda bir yemin etmiştim hatırlıyomusunuz. "onları asla affetmiycem." diye. Şimdi karşımda bana anlattıklarından sonra hiçbişey eskisi gibi olamazdı ki. Evet onlarla eskisi gibi olamazdım artık. Ama onlardan nefrette edemezdim.
    Bazı anlar vardır. Biz insanlar dönüm noktası deriz o anlara. Aslında gidişatın değişmesidir. Bir anda karşıma cıkıp bana gerçek arkadaşlığı tattırmaları gibi. Sonra o havalimanında olanlar, ve de tam bu gün gibi. Mahfolan hayatıma neşe katıp sonra kendi elleriyle içine camur atmaları gibi. Sonra o attıkları camurun aslında bir kaçış olduğunu öğrenmem gibi.
   Rügar ve ben hiç Bi zaman normal sevgililer gibi olmadık. Aramızda hep görünmez duvarlar vardı. Belkide duvarları yapan bendim. Çünkü ne o bana Bi şeylerini anlatıyordu nede ben ona. Aslında sevgili adı altında birbirimize yabancıydık. Belkide bu yüzdendi bana hiçbişey anlatmadan gitmesi. Beni yıkmak istemezken yıkması. Oysa isterdim ki başına her ne gelmiş olursa olsun diğerlerinin yanında olduğu gibi bende yanında olıyım. İsterdim ki o, o haldeyken yanında olan, saçlarını kesen, ona gülümseyip kitap okuyan ben olıyım.
   Hani demiştim ya onlar ailelerinin sözüne kulak asıp beni terketmezler diye. Haklıydım. Evet rüzgarın babası diğerlerinin ailesiyle birlikte üzerimize gelmişti. Ama burda atlanılan bişey vardı. Çünkü rüzgarın babası benim geçmişim yüzünden değil, benim rüzgardan uzaklaşmam için yapmıştı hepsini. Benim rüzgardan nefret etmem için. Çünkü rüzgar istemişti bunu. Babamın başına gelenler kimse tarafından tahmin edilmemişti. Tamamen bir kazadı. Rüzgar benden giderken diğerleride yapmaları gerekeni yapmış ve o haldeki arkadaşlarını yanlız bırakmamışlardı. Ve o gün gözümüzün içine bakarak o kapıdan girmişlerdi. Cünkü benim onlardan da ailelerinden de nefret etmem gerekiyordu. Hiç bir şeyi araştırmamam için..
    Rüzgar, kan kanseriymiş. İlerlemiş hastalığı. Tedavisi çok zormuş doktorlar ölümü beklediğini söylemiş. Rüzgarla geçirdiğimiz o son günler varya aslında onun bana vedasıymış. Önce londra da bir hastaneye yatmış. Uzun süre tedavi görmüş. Kemetoropi görmüş. Onlar gittikten yaklaşık 1ay sonra rüzgarın babası da gitmiş. Yanlarına. Diğerlerinin ailesi rüzgarın başına gelenleri sonradan öğrenmiş. Ve tabi benim aslında hiç bişey yapmadığımıda. Ama gelip benden özür dileyememişler. Cünkü onlardan uzak olmalıymışım ki unutayım rüzgarı.
    3 bucuk  yıl tedavi görmüş. Doktorun öleceksin dediği cocuk iğleşmiş. Güneş dedi ki benim fotoğraflarıma bakarak güç alıyormuş hep. Kalkmış ayağa ama uzun sürmemiş çünkü  6 ay sonra hastalığı nüksetmiş. Ve bu sefer daha ağırmış. Yeni çıkan saçlarını ağlayarak tıraş ettiğini söylemişti güneş. Yan yanalarmış sürekli ona destek olmuşlar. Onlarca doktordan görüş almışlar. Bu anlarında ben yoktum ama yanında. O yani benim güçlü rüzgarım her geçe ağlamış. Sonra bir gün herkesi şaşırtıp kalkmış ayağa ve çıkmış hastaneden şu anda elimde tuttuğum yüzüğü almış ortası benim gözrengimde yeşilken kenarları rüzgarın maviliklere sahip çok hoş ve zarif bir taşı olan yüzüğü. Hastaneye geri dönüpte ameliyata girmeden önce güneşin eline sıkıştırmış. "Eğer burdan çanlı cıkamazsam  Bunu ona ver." Demiş. 
    Ben bu yüzüğü rüzgardan almak isterdim. Ama ne var biliyomusunuz. Benim aşık olduğum adam şu an dünyanın öbür uçunda ölümü bekliyor. Çünkü bu sefer direncini kaybetmiş. Çünkü umudunu kaybetmiş. Bu yüzden güneş benimle konuşmayı bu kadar istemiş. Belki onu ikna ederim diye. Bir ameliyat varmış. Ama çok riskli. %90 mış masada kalma iğtimali. Ama olmazsa sadece 2 ayı kalmış. Güneş bana bunları anlatmak için çok beklemiş. Çünkü ne o nede diğerleri karşıma çıkmaya cesaret edememişler. Ve Şu an son iki ayı kalan rüzgarın yanına giderken benimde onlarla gelmemi bekliyorlar. Ama ben yapamam. Eğer rüzgara gidersem babamın yüzüne bakamam. Ve ben bunları canere anlattığımda bana cok kızdı. Diğerleriyle amerikaya gitti. Hiç olmasa son günlerini onunla geçiririz diye.
O dedi ki "yaptığın şey bencillik. Bir insanın hayatı ellerinde. Ama sen seni üzdüklerini söyleyip. Öylece bekliyorsun. Sürekli babanı bahane ediyorsun. Bu mu senin arkadaşlığın. Yıllardır savunduğun kardeşliğin?" böyle dedi işte ve sonra gitti.
-anlıyorum dolunay. Ama şimdi bir psikolog olarak değil arkadaşın olarak konuşucam. Dolunay ne bekliyorsun. Eğer seni doğru tanıdıysam şu an cantanda pasaport ve uçak bileti olmalı. Hatta belki evde ki valizin bile hazır peki neden emin olamıyorsun. Her gün aldığın biletleri son anda iptal etmek mi senin kaçışın. Dolunay 1 bucuk ay, göz açıp kapayıncaya kadar geçer.
-ben, ama bu bencillik asıl. Böyle bir kararı nasıl bana bırakır. Bana resmen diyo ki gel ve ölümümü seç yada ölme iğtimalimi seç. Anlamıyorsun bu, bu çok zor. Sonra babam ne diyip gidicem ki.
    Dedim ağlayarak. Hoş hiç göz yaşlarımda durmamıştı ki.
-dolunay. Afedersin ama sen aptalsın.
-ne.
- kalk ayağa su sümüklerinide sil. Hemen şimdi gidiyorsun sonrada onun ameliyata girmesini sağlıyosun.
Bu kararı vermek istememiştin dimi. Senin yerine ben veriyorum. Hemen şimdi daha fazla geç kalmadan.
-ama zeynep...
-dolunay hadi.
-ben...
-kalk dedim.
-babam?
-dolunay sen git onlarla ben konuşurum.
-bana çok kızıcaklar.
-ama seninle gurur duyucaklar.
-ya ameliyat işe yaramazsa.
-son anlarında burda değil onun yanında olmuş olursun. Eşylarıda boşver hemen şimdi havaalanına gidiyosunun.
    Kafamı önce yavaş sonra hızla sallayarak koşarcasına odadan cıktım. Arabama atladığım gibi son hızla havaalanına sürdüm. Uçağın kalkmasına 45  dk  vardı. Hava alanına ulaştığımda koşarak içeri girdim. Hızla üzerimdekileri cıkartıp güvenlik kapısından geçtim. Gözümdeki yaşlar kurumuş yerine kararlı bir yüze bırakmıştı. Ayağıma ayakkabıları giymeye uğramamış ayakkabıları elime almıştım. Koşarken ayağım sürekli kaysada düşmeden gişeye ulaşmıştım. Gişede son anda kestirdiğim biletimle uçağa doğru koştum. Uçağa binipte yerime oturduğumda derin bir nefes almıştım. Şimdi beni bekle rüzgar. Ölmene izin vermiycem...

   

çakıl taşlarıDove le storie prendono vita. Scoprilo ora