Yine Hüsraaan

15 5 0
                                    

bu yaz tanıştığım bir kadının "acıklı demek az kalır" adlı hikayesini anlatmak istiyorum. dıdının dıdısı vesilesiyle tanıştığım bu kadın, dışarıdan bakınca dünyanın en keyifli ve en enerjik insanı gibi durmasına rağmen içinde büyüttüğü bir hüzün vardı. zaman zaman dalıp gitmeleri dışında çok zordu o içindekini anlamak aslında, zaten ben de kendim anlamadım, anlattılar. bu kadın bu kadın demektense esas kızımızın adını da 'hüzün' koyalım.

hüzün hiç evlenmek istemeyen, kendini çektiği fotoğraflara adamış, severek yaptığı işten para kazanmanın da keyfine varmış bir kadınken karşısına o adam çıkıyor. tanışmalarının beşinci ayında kendini 2 canlı, altıncı ayında da "evli" buluyor hüzün. gösterişi 'pek' sevmediği için, gelinlik tercihini beyaz, mini ve sade bir elbiseden yana kullanıyor. barcelona'ya gittikleri balayının dört veya beşinci gününde, hüzün, sevdiceği ve bir çift arkadaşları daha eğlenmek için gittikleri yerden dönmek için arabaya biniyorlar. arabayı hüzün'ün birkaç günlük eşi kullanıyor. kaza yapıyorlar...

kazadan hüzünün iki eşi hariç hepsi kurtuluyor. iki eşi dedim evet, çünkü bebeğini de kaybediyor hüzün. bir gecede saçları beyazlıyor. şimdi bu olay olalı yaklaşık iki yıl oldu, hüzün hala kendi soyadını kullanmıyor, hala o yokmuş gibi yaşayamıyor...

ben bunu duyduğumda çok garip hissettim. derin bir nefes alıp, susmaktan başka bir şey yapamadım. ne tuhaf ki hayat aslında bazı şeyleri ertelemek için fazla kısa. hani gururumuzu bir kenara koyamayıp yapamadığımız, cesaret edemediğimiz şeyler var ya, aslında yapmalıyız. kime ne söylemek istiyorsak söylemeliyiz, fırsatları değerlendirmeli, pişman olacak da olsak istediğimizi yapmalıyız 'istenilenleri' değil.

eğlenceye dair her şey Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin