trajedinin öz evladı

980 144 199
                                    

kazutora'nın banyo faciasından bu yana yirmi dört gün geçmişti. chifuyu, baji'nin ölümünden sonra hayatında bu kadar zor bir dönem geçirdiğini hatırlamıyordu. eski hükümlü gittikçe daha da içine kapanıyordu. chifuyu'nun kedisi peke j bile onu korkutmak için yeterliydi. bir yerde hata mı yaptığını düşünmeden edemiyordu chifuyu. o gün kahvaltıda meyve bıçağını doğrultması mı tetiklemişti bunları?

terapi gördüğü süre boyunca verilen ilaçlar da artık işe yaramıyordu. ilk başta kabusları geri gelmiş, sonra da uykuya dalmasına bile yardımcı olmaz olmuşlardı. kazutora'yı ne bu hale getirmişti?

chifuyu, draken veya mitsuya'dan yardım almayı düşündü. belki kazutora'yla konuşabilirlerdi. ama kazutora chifuyu'nun sürekli onu azarladığını veya bıçak olayını anlatırsa iki adamın da sinirleneceğine emindi. bozduğu kazutora'yı kendisi düzeltmek zorundaydı ve nasıl yapacağını bilmiyordu.

elindeki yiyecek tepsisiyle diğerinin kapısında durdu. odaya girmeden önce izin vermesini bekledi. ama ses seda yoktu.

"kazutora, içeri giriyorum. akşam yemeği."

kısaca kendini açıkladıktan sonra içeri girdi. onun gül yüzünü görmeye gelmemişti, yemek yemezse ilaçlarını alamazdı. tek derdi buydu.

tepsiyi komodinin üzerine bıraktıktan sonra yataktaki kazutora'ya yaklaştı. yorgana öyle bir sarılmıştı ki, chifuyu ne kadar çekerse çeksin yorganı açamadı.

"ilaçlarını alman lazım, kalk ve şu yemeği ye. gerçekten yoruyorsun."

chifuyu sitem ederek konuştuğunda kazutora yorganı açıp içinden çıktı. diğerine bakmadan tepsiyi önüne alıp chifuyu'nun hazırladığı çorbayı içmeye başladı. ondan uzaklaşıp kapıya yaslanan chifuyu, uzak olmasına rağmen elinin titrediğini görüyordu.

çorba güç bela bittiğinde tepsiyi aldığı yere koyup komodinin üst çekmecesinden ilaçlarını çıkardı. teker teker hepsini yuttuktan sonra hemen yorganın içine geri döndü. chifuyu da tepsiyi alıp odadan çıktı. onunla konuşmak gibi bir niyeti yoktu.

kazutora, yemeğin ardından gelen dört saatlik uykusundan uyandığında duvardaki saate baktı. daha gece iki bile olmamıştı. yatakta durmaktan ayaklarının uyuştuğunu hissetti. sendeleyerek odadan çıkıp soluğu balkonda aldı. chifuyu'nun evinde sevdiği tek yer balkondu. ona özgür olduğunu hissettirdi. manzarası da güzeldi.

balkonda, camın kenarında duran sigara paketine ulaştı. chifuyu ilk başta içmesine izin vermemişti ama içeride de içtiğini duyunca karışmayacağını belirtmişti. yaktığı nane aromalı sigarasını dudakları arasına sıkıştırdıktan sonra derince bir nefes aldı. sigara genzini yakarken yaşadığını hissetti. acı çekmek, canlı olduğunu hissetmesine yardımcı oluyordu.

yaslandığında korkuluklardan ışıkları tek tük yanan şehre bakarken ne kadar aptal olduğunu düşündü. yaptığı şeyler aptallıktan başka neydi? son günlerde içine kapanma sebebi duyduğu pişmanlıktı. baji'nin mezarına gidince katlanarak artan pişmanlık.

zarar verdiği insanlar nefes bile alamazken onun bu kadar rahat yaşamaya hakkı yoktu. hak ettiği acıyı chifuyu ona vermeyecekse bunu kendi yapacaktı. ilk başta düşündüğü buydu. sonra acı çekmekten korktuğunu hissetti. ondan sonra da işler rayından çıktı. şimdi kendini kontrol edemiyordu. zihnine engel olmaya çalışsa da acı dalgasını ona göndermeye devam ediyordu. kurtulamıyordu.

her ihtimale karşı odasının kapısı açık uyuyan chifuyu üşüdüğünü hissederek uyandı. rüzgar esiyordu?

yataktan çıkıp kazutora'nın odasına gitti. kapısı açıktı ve içerisi boştu. yavaş adımlarla salona ilerlerken balkon kapısının açık olduğunu fark etti. korkuluklara yaslanmış bir karaltı vardı, üstünden de duman tütüyordu. dışarıdan bakınca ne kadar normal bir adam diye düşündü chifuyu. kimse onun aklını kaçıracak raddeye geldiğini düşünmezdi.

bok mu vardı? | torafuyuTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon