15.BÖLÜM "SARMAŞIK"

Depuis le début
                                    

Bir kaç adım geri gittim, kimin odasıydı bilmiyorum ama buradan çıkmam gerekiyordu. Bedenime değen sert beden ile dudaklarımın arasından çığlık peydah olmuştu. Dudaklarımın üstü bir el tarafından kapatılırken belim boşta kalan el tarafından sarmalanmıştı. Koca el arasından çıkan boğuk sesime onun sesi karıştı.

"Sakin ol!"dedi, önce tanıdık sesi yankılandı zihnimde, ardından mest eden kokusu ruhumun derinlerine işledi. Bu yanlıştı bende bu etkiyi bırakması akıl işi değildi. Buradan en çokta onun çemberinden çıkmam gerekirdi. Ruhum çıkmaz sokaktaydı, tek çıkışım yanında nefeslendiğim Cesur'du.

Yerimde tepindim, cehennemin sonsuzluğu ağır geliyordu. Kalbim acıdı, üstünde tonlarca ağırlık altında ezildim. Biraz geri gitmesi gerekirdi, nefeslecek mesafeyi bana tanıması gerekirdi. Bulunduğum cennetten çıkıp cehennemime geçiş yapmam gerekiyordu. Kolları arasında beni bırakması umuduyla kıpırdandım. Beni bırakması gerekiyordu, şuracıkta bayılmamam için bana bu iyiliği yapması gerekiyordu. Bu yakınlık derbeder olan ruhuma zelzele etkisi bırakıyordu.

"Elimi çekeceğim... Ama bağırmayacaksın."diye kulağıma doğru fısıldadı, nefesi boynumda kol geziyordu. İliklerime kadar titredim. Cesur bana, ruhuma, kuşu andıran kalbime fazlaydı.

Başımı salladım küçük çocuk edasıyla. Beni anlaması gerekiyordu, burada nefes alamıyordum. Beni bırakması gerekiyordu. Elini yavaşça dudaklarımdan çekti. Benden uzaklaşmak yerine eli diğer elinin üstüne konumlandırıp belimi iyice sardı. Bedenimi bedenine yasladı, bu hareketten rahatsız olmam gerekirken aksine vücudum ait olduğu yeri bulmuş gibi gevşemişti. Kendimi kontrol edemiyordum, bu garipti ama sorgulama kısmına geçmek akılımın en ücra köşelerinde kalmıştı. Düşünmeyi o an için kendime yasakladım, yoksa her zerrem Cesur diye haykırmaya başlayacaktı.

"Lütfen."diye fısıldadım. Kendi sesimi duyduğumdan şüpheliydim, "Lütfen.", diye tekrar ettim ama sesim kulaklarıma ulaşmadan sönüp gitmişti. Soğuk dudakları, boynumda ki en hassas yeri buldu. İçim ürpermişti. "Bırak gideyim."diye yalvardım, burada kaldıkça biraz daha ona çekilmekten geri duramıyordum.

Çölün ortasında suyu bulmuş gibi dudakları boynumu sahiplenmişti. Saçlarımı topladığıma lanet ettim.

Soluğum kesildi...

Nefesim düzensizleşti...

Kalp atışlarım hızlandı...

Büyülü peri masallarındaydım...

Ve ben ilk defa prenses olduğumu hissettim.

Tek fark şuydu, Cesur elime batan iğne ya da ısırdığım zehirli elma değildi. Cesur içime işleyen yılanın baş karakteriydi. Bizim masalımız asla güzel prenses ve iyi kalpli prens masallarından ibaret olmayacaktı.

Bizim masalımız, kusurlu prensesle kötü kralın hikayesiydi. Ve asla mutlu bir sonumuz yoktu.

Düşüncelerimi, Cesur'un melodik sesi bozmuştu.

"Olmaz."dedi fısıltıyla, sesi gürdü ama nasıl bu kadar kısık olabildiğini zihnim almıyordu. "Bir kez daha gitmene izin vermem." derin bir nefes aldı, başını kaldırdı. Dudakları kulak mememe değiyordu. İçimde anlamlandırmadığım kelebekler oluştu. Garip bir histi, cehennem ateşinden çıkıpta cennetin rüzgarına yakalanmış gibiydim. "Bu sefer olmaz Kumru, bir kez daha benden gitmene izin veremem. Bir kez daha yarım kalmaya katlanamam, bir kez daha ölü ruhlu bir varlık olarak yaşayamam."

Kelimeleri kulaklarımda çınladı, ölü ruhlu varlık. Aylar önce kendime yakıştırğım tek isimdi. Şuan öyle miydim? Kimdim, nasıl bir hale gelmiştim, şuan katilim olacak adamın kollarında nasıl evindeymiş gibi hissediyordum? Biz, Cesur ve ben en başından beri yanlıştık.

GÖLGE "KARANLIK ZİHİNLER" (+18)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant