Bölüm 11

412 25 1
                                    

Ağlamak en kolay kaçıştı kimileri için.
Kimileri için bir arınmaydı.
Breana için bir pişmanlıktı.
Odada Norvin'e sarılmış halde ağlarken artık geçmiş için birşey yapamamış olmasına ağlıyordu. Fevriliğine ağlıyordu. Yaptıklarının meyvelerini topluyordu. Yıllarca babasıyla annesinin istediği gibi biri olamamıştı. Onların istediği türde bir kız olur gururlu bir Moonguardlı gibi yaşayamamıştı. Farklıydı ve bunu insanlara göstermekten zevk alır gibi davranmıştı. İşte şimdi bu farklıık ona ölüm ve hüzün getirmişti.
Omuzlarındaki yük yetmezmiş gibi şimdi bir de ailesinin ölümüyle yüzleşmesi gerekiyordu. Dustin belli bir büyü altında olmalıydı. Ne zamandır bilmiyordu ama Greyskulların kumandanı abisini tehdit ederken ailesini de ağzına dolamıştı. Bir bildiği olmasa kuru sıkı böyle bir olayı gündeme getirmezdi. Üstelik cadının etkisi altındayken.
Norvinin kollarından kendini sıyırdı. Gözlerini sildi
-Yalnız kalmam gerek.
-Breana.
- SANA YALNIZ KALMAM GEREK DEDİM. Lütfen. Dışarda gemideki ekipmanların kurulumuna yardım edebilirsin.
Norvin ayağa kalktı. Her ne kadar istemiyor olsa da kızı yalnız bırakarak aşağıya indi. Lion salonda Breeana ise odasında ağlıyordu. Norvin'in de morali iyice bozulmuştu. Kıza doya doya sarılamamıştı bile. En çok da bu koyuyordu ona.
Norvin aşağı inip sınırlara yaklaşırken papağan Breana'nın açık penceresinden içeri girdi.
-Gene ne haltlar karıştırıyor bu diyerek kendi kendine söylendi ancak sesini çıkarmadan gidip diğerlerine yardım etmeye başladı.
Gece çökünce Breana gene kabuslar görerek uyandı.
Üzerindeki yükün ağırlığıyla uykusu daha da ağırlaşmıştı. Cadı yakında gelecekti. Perseus sınırların içinde geziniyordu. Norvin ise onunla duruyordu. Yüksek ihtimalle telepatik olarak anlaşıyorlardı.
Norvini kurtarırken üzerine binen o farklı ağırlık tekrar çökmüştü kızın üstüne. Ne olacağını bilmiyordu. Son kez bakar gibiydi gözleri uzağa.
Gece gündüzün ateşine yenildi.
Güneş tüm sıcaklığıyla kızın odasına vururken o da hazırlanıyordu. Cadının yaklaştığını hissediyordu. Ona teklif ettiği düello onların aralarındaki bağdı. Bunu yeni yeni farkediyordu. Sanki nasıl olacağını biri fısıldamıştı ona.
Breana hazırlandı ve aşağı indi.
Norvin onu bekliyordu.
Abisinin yanına gitti.
-Abi. Dedi. Tüm yaşananlar, yaşattıklarım için beni affet olur mu?
- Breana saçmalama. Ortada özür dileyecek kişi benim.
- Olmayabilirsin. Birazdan cadı ile yapacağım düello'da bir çok bilmediğin şeyi öğreneceksin. Saklamak zorunda olduğum şeyler var. İnsanların görmemesi gereken şeyler. Onları göreceksin. Öncesinde uyarmadığım için üzgünüm. Greyskull komutanı...
- O şerefsizin dediklerine zerre inanmıyorum diyerek sözünü kesti.
- O adam bana en başında seninle aramızda sorun olacağını söyledi. Şovalye moonguardlılar hakkında bizden çok şey bildiğini söylemişti. Benim hakkımda benim bile bilmediğim şeyleri ilk o söylemişti. Yeni oldu farkedeli. Bahsettiği Şovalye benim. Bni biliyor. Benim için geldi. Burası ne kadar inkar etsem de benim evim. Buraya arada geldim. Uzaktan izledim. Sırtlanların dolaşmadığı alanlarda izledim hep. Şimdi anlıyorum ki o sırtlanları etrafa komutan seriyor. Bu zamana kadar yaşadığımız bir çok şeyin sorumlusu benim. Ben yabana çıktığımda ilk bir kurt almıştım Lion. Ama onu bıraktım. Kıyamadım dedim ama. Farklı olmak içindi. Farklılığım klanımıza sorun getirdi. Şimdi dilemek saçma ama. Özür dilerim
Lion kardeşine baktı.
- Ben bir Firecry'lıyı seviyorum. Ve onun için savaşa gireceğim.
Lion
- Ailemizin katili onlar.
- Hayır. Değiller. En azından Norvin değil.
Norvine bakarak gülümsedi. Norvin de ona gülümsedi. Kardeşini o halde bırakıp ona yaklaştı.
- Böyle bir manyak ile savaşa girebilecek misin.
- Seninle her yere gelirim.
Breana gülümsedi. Elini uzattı.
- Hadi o zaman.
El ele tutuşup sarıldılar önce. Sarılırken
- Şuan seni öpemem biliyorsun değil mi ? dedi Norvin.
- Biliyorum dedi. Geliyorlar zaten.
Birbirinden ayrılıp karşıya odaklandılar. Cadı kraliçe bir kaç adamı ile geliyordu.
Yaklaşıp durdular. Cadı
- Görüyorum ki aşıklar kavuşmuş. Daha düello olmadı Norvin. Kimin kazanacağı belli değil. Tarafsız bir yere geç
- Beni değil ejderhayı istiyordun. Tarafsız bölgede durması gereken ejderha. Benim nerede kimin yanında duracağım zerre ilgilendirmiyor seni
- Ben kazanırsam yerin benim yanım
- Kazanırsan ejder mühründen sonra benim yerim senin zindanların.
- Offf sıkıldım. Sen neden konuşmuyorsun küçük kız
- Avamlığına bakıyorum
- Öyle mi. Anka yoldaşına bak sen. Başlayalım mı?
- Önce kurallar. Anka yoldaşı olarak bana sihir kullanmanı tavsiye etmem. Ya yanarak ölürsün. Ya da büyün sana yansır. Burada kendi bilek gücümüz ile savaşacağız.
- Tek bir silah o zaman.
- Kabul. diyerek ellerini hızla aşağı indirerek küçük iki kılıcını ellerine kondurdu
- Off tamamen show insanısın. Neyse bende kılıcımı seçiyorum. Dedi.
He hızla dövüşmeye başladılar. İki narin yapıda ama yüzlerce kiloluk devler kadar güçlü savaşan iki kız, dans ediyordu adeta. Kılıçların havada çarpışmalarından çıkan o korkunç ses etrafta yankılanıyordu.
Kılıçlar birbirine çarpıştıkça, cadının askerlerinden bile ürperen oluyordu. Bir gram yorulmamış ve yaralanmamışlardı ki ikisi de geriye çekildeler. Cadı
- Aylarca sürecek gibi
- Yorgun mu düştün
- Yoo gündelik işler. Çok değişik birşey yapmıyorsun. Anlaşmayı biraz değiştirsek senin şevkini geri getirebilir miyiz acaba
- Ne
- Savaşmıyorsun Breana. Savunuyorsun. Sıkıntı geldi bana. Neyse Cadı kraliçesi olarak meydan okumayı yükseltiyorum. Kazanırsam o da benimdir. dedi kılıcıyla bir taşın üstünü işaret ederek.
Breana geriye kılıcın gösterdiği yöne baktı.
İcarus.
Cadı İcarusu istiyordu.
-O seçilmiyor dedi Breana. Kendi tercihleri ile gelir.
- O zaman sen neden onun adına konuşuyorsun. İcarus. ULU İcarus. Cevabını sadece bana ver.
Breana şok içinde onlara baktı.
- Ne dedi.
- Asla bilemeyeceksin. O benimle onun arasında mühürlü.
- Öyle bir şey yok. Büyü kullanamazsın
- Bu büyü değil. Düello anlaşması. Diplomatik bir toplantı gibi düşün ufaklık. Sana anlatıcak değiliz.
"İcarus" dedi içinden "ne dedin"
"Üzgünüm. Ama gerçekten söyleyemem. Düello anlaşmalarını gizli tutarız. Gelenek bu"
"Hani türünün tek örneğiydin. tek kişilik gelenek mi olur"
"Üzgünüm. Gerçekten söyleyemem. Bunu öğrenmen için düellonun sonlanmasını beklemek zorundasın. Cadının tüm gücünü düello boyunca mühürledim. Ölürse tüm gücü bende olacak. Bu istekleri emanetçi olarak kabul etmem gerekiyor"
Cadı kahkaha atmaya başladı
- Evet ufaklık. Sen bir de ona sormak istedin ama ondan de cevap yok değil mi? Bilemeyeceksin. Belki o da seni o pis porsuğun gibi terkeder ne dersin. Neydi adı Orca. Ahahaha hep gülüyorum bu lafa. Nasıl bir mantık ile deniz hayvanı adı verdin ki. Karada ölümü bulmasını kendin istemiş gibi.
Breana hızla saldırdı. Bir süre silahlar havada çarpıştıktan sonra Breana ani bir hareketle cadının kolunu çizdi. Cadı gülerek geriledi.
- Vay vay vay. Ufak ama etkilisin. Arbalet gibi. o salak porsuğa bu ulu anka kuşundan daha çok değer veriyorsun bence. Adını geçirmek bile nelere mal oldu. Peki o haşerenin annesini bilinçli öldürdüğümüzü söylesek
- Ne
- Biliyorsun. Yabandaki gecende. Son gecende. Bir ayı bir porsuğu öldürmüştü. Aynı aynı yavrusunu da öldürdü ufaklık. Biz bir deney peşindeydik. Porsuk kendini bilmeyen bir şekilde ayımızın önüne çıktı. O da işini gördü tabi. Biz o beyaz kurdu alıp gideceğini düşünüyorduk. Haa bak o kurdu buraya gelirken gördük. Seversin diye getirdik. diyerek arkadakilere işaret etti.
Beyaz bir kurt kafasını tam ortaya attılar.
Breana'nın nefesi durmuştu.
İlk derdini anlattıığı kurt. Norvinin herşeyi öğrenmesini sağlayan andı.
Breana için önemliydi.
Breana bağırarak ağlamamak için ne kadar dirensede gözleri dolmuştu.
- Aaa kıyamam. Hadi ama. Bu senin için yeni birşey değil. Etrafındakilere ölüm getiriyorsun. Görüyorsun değil mi ulu İcarus. Ulu, göklerin hakimi İcarus. Bu uğursuzun yanındakilerin başına olmayacak işler geliyor.
- Onunla konuşamazsın. Bu ne cüret.
- A ah! diyerek kıza hayretle baktı. Sana mı soracağım.
- Evet.
- Nedenmiş
- Çünkü düellodayız diyerek tekrar saldırdı. Bu sefer şanslı değildi. Cadı bacağını yaraladı.
Breana hafifçe çığlık atarak geriye kaçtı.
-Vah vah vah! Ufaklık. Ne çabuk gardın düştü. Düşündüğümden de kısa sürecek desene. Ama yoo. Bu kadar kısa sürmeyecek. O küçük zavallı hayatında bilge gibi gezdin. Ama öyle cahilsin ki. Daha duymadıkların var. Onları duysan ne olacak kimbilir.
- Yeteri kadar gevezeliğini duydum
- Yoo bunlar senin yaptıkların. Farklı olmak istedin. Farklıydın zaten kabul ediyorum. Küçüklükten beri seçilmiş olduğunu biliyordun. Bizim esir kaltak cadı da görmüş bunu. Ama görmemezlikten geldin. Seni uyardılar değil mi. Komutan mıydı. O. Sana dedi öyle değil mi? Uzaklaş diye. Uzaklaşmadın. Gözünü bağladın olanlara. Gözünü açıyorum sadece. Ama merak etme. En güzelini sona saklıyorum.
Breana tekrar saldırdı. Daha plansız saldırıyordu. Öldürmek için. Hareketleri öyle sarsaktı ki, sırtına koçaman bir darbe yiyip yere çöktüğünde bunu önceden görmüş olduğunu düşündü.
- Aaa sen hemen ölmek isiyorsun anlaşılan. Tamam o zaman. Erken final yapalım. Kaleme geldiğinde. Norvini kaçırdığın günden bahsediyorum. O iğrenç mühimmat dolu gemine kaçarken garip bir ağırlık hissettin mi? Sırtına yük biniyor gibi.
Breana kesik kesik nefes alıyordu.
- O bir tütsü kokusundan kaynaklanıyor. Öyle bir koku ki, sanki herşey farklı olacakmış gibi bir hissiyata giriyorsun. O an bir rüyanın içine düşüyor gibi oluyorsun ve o kokuyu kokladığın müddetçe gerçeklikten uzakta kalıyorsun. Sadece o ağırlığı hissediyorsun. Geçen gece de o tütsüyü yaktık. Belki onu da hissetmişindir. Her neyse o tütsünün amacı daha çok kölelik yaptırmak için. Onu koklatıp belli sihirli kelimeler kullandığında, kişiyi uçurumdan aşağı bile atabilirsin.
Breana ona baktı.
- Annenlerin sefere çıktığı günü hatırlıyormusun. Kabus gördüğünü sanmıştın. O kabus değildi Breana
- Ne dedi Lion. Lion şok içinde ona bakıyordu.
- Ah evet Moonguard Kralı. Dustine o tütsülerde çok önce vermiştik. O gece Breananın odasında onu yaktı. Ve annesiyle babasının peşine düştü.
- YALAN dedi Lion
- Tabi böyle olacağını biliyorduk. Şu herifi getirin.
Arkalardan gözü bağlı bir adam öne doğru iteklendi. Gözü bağlı üstü başı felaket biçimdeydi. Moonguard askeriydi ancak yıllar boyu gün ışığı görmemiş gibiydi. Yağlı ve kirli saçları yer yer dökülmüştü. Gözünü açtı.
Bu o gece ailesiyle sefere çıkan, atlı arabayı kullanan askerdi. Bir süre gözleri kısık etrafa bakındı. Breana'yı görünce gözleri daha da açıkldı. Ayağa kalktı ve hızla ona doğru gelirken
-HAİNN diye kükredi.
- Sakiin dedi cadı. Lütfen sakin ol. Şuan bir düello ortasındayız ve Breana ölmek üzere
- Bırakın ölsün o zaman kralım ve kraliçem gibi.
- Sakin ol dedim. Bak sizin topraklarınızın dibindeyiz.
- Bu şerefsiz sizi buraya kadar sürükledi öyle değil mi?
- Bir kez daha sakin ol demem seni şuracıkta öldürürüm. Şimdi o gece senin için zor bir geceydi ama, lütfen onu bir kez daha tekrar edebilir, bize gördüklerini anlatırmısın
- Bu kansız anlatsın
- O anlatacak kadar güçlü değil. Ve kimse bilmiyor. Lütfen bizi aydınlat.
- Yola çıkalı 10 saat kadar olmuştu. Atlar dinlensin diye mola vermiştik. Kralım ve Kraliçem içerde uyuyorlardı. Dörtnala bir at sesi duyunca hemen siper aldım. Ama gelen Breana idi. Bize zarar vermeyeceğini bizim klanlan olduğunu görünce siperden çıktım. Ne salağım. Sonra bu soysuz ailesiyle konuşmak istediğini söyledi. Arabanın kapısına beraber gittik kapıyı çaldığım anda bıçağıyla bacaklarımı yaraladı ve yere düştüm. Sonra. Bu soysuz kapıyı açtı ve önce babasını sonra annesini sonra da kurtları öldürdü. Tek bir kelime etmeden. Hiç zorlanmadan. Kurtlarla dövüşürken bir ağaca tırmandım. Beni farketmedi. Hepsiyle işi bitince arabayı yaktı. Atları vurdu ve uzaklaştı.
- Annneee diye ağlamaya başladı Breana
- BU NE CÜRET. KRALİÇEMİ O ÇATALDİLİNE ALAMAZSIN
-KAPA ÇENENİ dedi Lion. Breana. Seni büyülemişler.
- Ellerimde ailemin kanı var.
- NEyse neyse dedi cadı. Evet artık seni özgür bırakalım dedi ve askerlerine işaret verdi. Askerleri adamın kafasını gövdesinden uçurdular.
- Eveet. Gördüğün gibi kafaları çok seviyorum .Nerde kalmıştık. Haa seni öldürecektim.
-Düelloya bağlı kalmadın. Sadece ikimizden biri ölecekti.
- Yooo kalmadım. Kalmayacağımda.
Kızın yanına yanaştı. Fısıldayarak
- Seni öldürünce tüm şehrini yokedeceğim. Önce abinden başlıyacağım.
-Eveeert dedi yüksek sesle. Hemen ölmeyeceksin ufaklık. Şunu kaldırın dedi.
Norvin
- Sen ne yapıyorsun. Düelloya başka kişi sokamazsın.
-Sanane
- O zaman biz de gireriz.
- Yooo giremezsiniz. İsterseniz deneyin. Sen asla giremezsin. Sen tarafsız kalansın. Lion da abisi. Bu salak etrafında kimseyi getirmemiş .Kan bağı olmayan kimse yok. Bu çemberden geçecek kimse yok. Anka yoldaşı ancak Anka da anlaşma içerisinde o da giremez. Kimse kalmadı. Tüm grubun onu parça parça edişini izleyeceksiniz.
-Yanılıyorsun. diyerek zoraki ayaklandı Breana
- Öyle mi! Hiç bir halttan haberi olmayan bana bilmediğim ne söyleyecek acaba
- Anka Yoldaşıyım doğru. Ama unuttuğun bir şey var kafası yerde
- Neymiş
Breana kafasını kaldırdı. Cadının gözlerine bakarak
- Perseusla olan kan bağımı unuttun
Şimşek gibi, gökgürültüsü gibi; Perseus alana girdi. Tüm adamların üstünden geçerek önce onları devirdi sonra da büyük bir alevle onları tutuşturdu. Tekrar üstlerinden geçerken onlarkan bir iki tanesini yuttu
- Bu düelloya aykırı diye haykırdı cadı.
- Hayır. Bu kan borcu. Benim hayatımı kurtardı. Onun kararından başka bir ölümde önleyecek. Düelloda ölmek kaderim olabilir ama düelloya linç karıştırırsan kuralları çiğnemiş olursun. Ejder de müdahale eder. Çünkü onun için düello etmiyoruz. Dolaylı yoldan Perseus için ediyoruz. Şimdi çene çalman bittiyse. diyerek bıçaklarını eline aldı.
Cadı nefes nefese yanan askerlerine bakıyordu. Hızla Breanaya koştu. Breana cadıyı yaraladı.Cadı bir süre nefesini düzenledi sonra ayaklandı ve
- Artık eşitiz diyerek tekrar saldırdı.
Breana çok kan kaybetmişti. Üşüme hissi geliyordu dövüşürken. Cadı kılıcını kaldırdı tam göğsünün ortasına indirecekken iki kılıcını çapraz tutarak kendini savundu. Cadı o kadar hızlı savurmuştu ki savunmak için kaldırdığı kollarını bükerek kılıca yaklaştırmıştı. Cadı sağa sola kılıcı hareket ettirdi. Breananın kollarından kan akıyordu şimdi. Çok kötü bir pozisyondaydı. Kurtuluşı yoktu.
İhtimallerden çok kollarını sabit tutmaya odaklanmıştı ki bir şeyi farketti.Cadı çok yakındı. Kafasını uçurabilecek kadar yakın. Ama kılıcı çok yakınındaydı.
Kararını verdi.
Nefesini vererek ellerini hızla çekti.
Kılıç kuvvetle göğsünün ortasından geçerek Kıza saplandı. Boşta kalınca cadı ona daha da yaklaştı ve Breana kılıçlarıyla Cadının kafasını gövdesinden ayırdı.
-Eden bulur diyerek kılıçlarını yere attı ve oda dizlerinin üstüne çöktü. Saplanmış kılıcı tutarak gövdesinden çıkarırken çığlık attı.
Yere yığıldı.
Norvin Lion var gücüyle kızın yanına koştu. Norvin tekme atarak yolun üzerindeki cadının cesedini önünden uzaklaştırdı. İcarus uçarak onun yanına çok daha önceden gitmişti.
-Söylesene Dusty dedi. Breana. Benim olmazsan kimsenin olmazsın gibi yaptım sana öyle değil mi?
" Evet dememiştim aptal. Seni bırakır mıyım?"
-Ben de öyle düşünmüştüm. Gönlünce hakaret edemezdin ona
" Ben seni seçtim. Başkasıyla olacağıma tekrar hakimlik tahtıma geri dönerim. Cadıya da öyle demiştim"
- İşte benim papağanım dedi gülerek. Kuşa elini uzatıp başını sevdi. O sırada diğerleri yanına geldi.
- Abi dedi Liona.
- Şşş dedi gözleri dolmuştu.
- Herkesi kaybediyorsun sana ceza gibi oldum değil mi ?
- Sen benim gördüğüm en güzel cansın. Ceza değil lütufsun.
-Sende öyle abi. dedi Lion onun alnından öptü.
Norvin ağlıyordu. Ona doğru yaklaştı.
-Ağlama
- Ölüyorsun
- Flash haber ha.
- Hala dalga geçiyorsun. Bırak seni öpeyim
Kızı öptü.
- Artık özgürsün dedi Breana
- Sensizliğe hala mahkumum
- Olma. Hiç bir şekilde mahkum olma.
- Leydim dedi bir ses.
Üçüde dönerek bakındı. Perseusun sesi duyuluyordu.
-Perseus dedi Breana. her şey için teşekkürler.
perseus reverans yaptı.
Norvin tekrar yüzünü sevdi.
-Norvin üşümeye başladım.
Anka kuşu, Norvin ve Lion onu sardılar.
Breana kesik kesik nefes almaya başladı. Sonra nefes alması durdu.
Norvin ve Lion daha sesli ağlamaya başladılar. O sırada anka kuşunun bir damla gözyaşı ile büyük bir güç ortaya çıktı. Bu kudretli ve ivmeli güçle; Lionla Norvin kızdan ayrıldı.
Anka kızın üstünde duruyordu.
Ve kuş parlamaya başladı. Yanacaklardı. Anka süvarisiyle gömülecekti. Küllerinde ikisini birleştirecekti.
Ancak bekledikleri şey olmadı. Büyük bir parlamanın ardından hayretle Norvin kıza bakıyordu.
Ağzından çıkan kelimeyle Lionda şoka uğramıştı.
Norvinin ağzından çıkan kelime "Anne" idi.
....

Ejderlerin Leydisi(DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now