Bölüm 1 - Mustafa

105K 2.7K 623
                                    

"Biz her seye, esirgeyen ve bagislayan, çokça esirgeyen ve çokça bagislayan, hep esirgeyen ve hep bagislayan Rabbin adiyla baslayan adamlariz Anna."(t.tufan)

Mustafa

Genç adam yatağından doğruldu, saate baktı. Bir bezginlik ifadesi belirdi yüzünde. Saat daha ikiydi. Yataktan kalkmak için hareket etmeye çabaladı. Bir el geri çekmişçesine yerine oturdu. Başı eğik, gözleri yere sabitlenmişti. "Neden?" diye geçirdi içinden. " Ne diye aynı rüyayı görüyorum bir haftadır?". Son bir hafta gecesi gündüzünü esir alıyordu adeta. Bir rüyaya takılıp kalmak ne kadar doğruydu bilmiyordu ama bu rüyaya takılmış ve askıda kalmıştı ruhu. Nasıl bir sıkıntıydı bu Allah'ım? Geçti sandığı ve kendini avuttuğu bütün kaygıları soğuk bir yel gibi esiyordu açık kalan kuruntu kapısından. Ve beli tutuluyordu bütün anılarının.

Derin bir nefes çekti içine, bir süre göğüs kafesinde tuttu nefesini; oyuncağını geri vermek istemeyen bir çocuk gibi. Sonra yavaş yavaş boşalttı içinde inatla tuttuğu havayı. Alnında biriken terleri sildi bir eliyle. Kafasını hafif hareketlerle sağa sola sallayarak yerde duran terliklerini ayağına geçirdi. Gördüğü rüyanın etkisinden çıkamıyordu bir türlü. Günlerdir aynı hal üzereydi. Yorulmuştu düşünmekten ama düşünmeden de yapamıyordu. Bir rüya bu kadar tesir eder miydi insanın günlük hayatına? Ediyordu evet, bir kâbus gibi çöküyordu tüm gün beyninin her bir kıvrımına.

Mutfağa geçti adam, büyükçe bir bardağa soğuk su doldurdu, bir dikişte hepsini içti. İçindeki sıkıntı göğüs kafesine demir bir gülle gibi baskı yapıyor, nefes almasına müsaade etmiyordu sanki. "Bu böyle olmayacak" dedi kısık bir sesle. Kafasında dolaşan tilkileri dağıtması gerekliydi. Banyoya geçti genç adam ve soğuk suyu açtı, "bismillah" dedi ve abdest aldı. Salonun ışığını yaktı, televizyonun üstündeki raftan gül kokulu kuranını aldı, kokusunu derin derin içine çekti. Uyandığından bu yana normal nefes düzenine geçememişti bir türlü. Üzerine çöken huzursuzluk bulutu nefes almasını engelliyordu adeta. Daha fazla düşünmemek için kuranını açtı ve okumaya başladı; ruhu dağılıp zerreleri kelimelere karışana kadar okudu. Bir ara durdu, dışarıdan gelen sesleri ayırt etmeye çalıştı, sabah ezanı okuyordu. Gözlerini kapattı adam ve sonuna kadar ezanı dinledi. Ezan bittiğinde ise usulca kuranını kapattı. Televizyonun üstündeki rafa koymadan önce bir buse kondurdu koyu yeşil, işlemeli kapağına. Ve seccadesini kıbleye doğru serdi, namazını kılmaya başladı. Güneş doğana kadar seccadesinde dua etti. Biraz ağladı çokça rahatladı. Bir ağırlık çöktü sonra üzerine adamın, yatağına yattı, yorganı üzerine çekti ve gözlerini kapadığı anda uyuyuverdi.

O sabah alarmın sesiyle uyandı Mustafa. Gözü kapalı, kafasını yastıktan kaldırmadan, bir eliyle telefonunu aradı komodinin üstünde. İşe yaramayınca isteksiz bir şekilde başını kaldırdı, telefonunu buldu, alarm sesini kapattı. Saat sekiz olmuştu. Sabah namazından sonraki uykusunda aynı rüyayı görmediğine şükretti içten içe. Bir anlamı vardı elbette her şeyin, Rahman bu dünyayı sebepler üzerine yaratmıştı ne de olsa. Fakat adam yıllardır rüya görmemişti şimdi ise kısır döngüde üst üste her gece gördüğü rüyayı nasıl yoracağını bilemiyordu. Rüya ile amel edilir miydi onun bile ikilemindeydi. Rüyayla amel edilse bile bu rüya ile amel etmek için ne yapması gerekliydi? Neye yormalıydı bu gördüklerini?

Kahve makinasından bir bardak kahve aldı kendine genç adam. Televizyonu açtı, kahvesini yudumlarken sabah haberlerini izledi bir süre. Aslında aklında hep aynı soru dönüp duruyor ve ekranda akıp giden görüntüler çok da ilgisini çekmiyordu. Saate baktı, dokuza geliyordu. İşe gitmek için hazırlanmaya başladı. " Geceyi gündüzle onaran Rabbime hamdolsun.." diye mırıldandı ayakkabısını giyerken. Muhakkak ki onun da gecesini onarıp güneşinin doğacağı günler yakındı. Elbette yakındı!

Elif'in Mim Durağı - Kitap Oldu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin