iki

26.6K 1.5K 510
                                    

Slm, mrb, nslsnz?

İi okmlr, bb.

  •••

    Oturduğum koltukta rahat bir konum alarak siyah kapşonlumun arkaya kayan şapkasını öne çektim. Ve karşımda oturan insanlara  bakmaya başladım.

  "Kızım bizimle gelmek istediğin için teşekkür ederiz."

  Yoo istememiştim. Mecbur kalmış ve kabul etmiştim. Ama bunu ona söylemeyerek hafifçe önemli değil gibisinden kafamı salladım.

    Hastanede onlarla gelmemi istediklerini söylemişlerdi. İlk başta karşı çıksamda gidecek başka bir yerimin olmadığını hatırlayınca tamam demiş ve tıpış tıpış onlarla bu saray yavrusuna gelmiştim.

  Öceden yaşadığım evde büyük ve gösterişliydi fakat asla bu evin yanından geçemezdi.

  Ama bence bunlar çok gereksizdi. Yani 4 kişilik bir aile neden 4 katlı bir evde yaşar ki?

  Bence fazla gereksizdi.

  Her kişiye özel bir kat falan mı verilmişti acaba?

  Ah ulan! Ben 1+1 kiralık evde nasıl geçınecegimi hesaplarken milletteki lükse bak.

Eve geldiğimizden beri hastanede isminin Deniz olduğunu öğrendiğim çocuk tekli koltukta oturmuş ters ters bana bakıyordu.

   İnsanların bana attığı nefret dolu bakışlar umrumda değildi. Zaten girdiğim birçok ortamda bu çeşit kişiler oldukça fazlaydı.

  Faruk bey telefon ile uğraşırken adının Feyza olduğunu yeni öğrendiğim kadın ise hâlâ ağlamaya devam ediyordu.

  "Mahkeme yolu ile alamaz mıyız kızımızı Faruk? Avukatlar hiç mi bir şey yapamazlar?" Diyen Feyza hanımla içimden gülmek geldi. Fakat hiç bir tepki göstermeden onları izlemeye devam ettim.

  Kızı 18 yaşından büyük ve öz ailesini kendi ağzı ile istemişken mahkeme veya bir oda dolusu avukat buna ne yapabilirdi ki?

  "Cansu 18 yaşından büyük hayatım. Bu onun kararıydı. Kendi istemeden biz bir şey yapamayız."

  Çok şükür Allah'ım sabahtan beri gördüğüm ilk mantıklı insan.

   Kadın ve Deniz ise Allah beyin dağıtırken şemsiye açanlardandı.

Geldiğimden beri resmen ben yokmuşum gibi hâlâ Cansu'yu konuşuyorlardı.

   Faruk beyin dedikleri ile ağlamaları artan kadınla benimde cinlerin yavaş yavaş tepeme çıkıyordu.

  Sabahtan beri karşımda salya sümük ağlaması gerçekten sinir bozucu bir durumdu.

  Belki başkaları bu düşünceme kızabilirdi ama umrumda değildi. Hiç 'Yazık kadına.' mooduna girip 'Ay ağlayanlara kıyamıyorum yaa! Lütfen ağlamayın!' diyerek götünde pervane olamazdım.

  Ağlayan kişiler arasında tek istisnam çocuklardı.

Derin bir nefes alarak ayaklandım.

  "Feyza hanım bana kalabileceğim bir oda söyleyebilir misiniz?"  Daha fazla bu ortamda kalmanın bir anlamı yoktu.

   "Tabi kızım gel. Ben sana gösteriyim." Diyerek ayaklanacakken Deniz'in sesi ile ona döndü.

  "Şu çirkin kıza kızım deyip durma anne! O bu aileden değil! Senin tek bir  kızın var o da benim güzel ablam Cansu! Bu kıza değer veriyormuş gibi yapıpta kendini bir şey sanmasını sağlama! Elinde sonunda layık olduğu çöplüğe geri dönecek ve biz yine eski düzenimize döneceğiz!"

   Bakışlarımı ve bedenimi Deniz'e döndürdüm. Oturduğu yerden ayağa kalkmış sinirli ve soru dolu bir ifade ile bana bakıyordu.

  Gözlerinde ki sinirin neden olduğu apaçık belliydi. Fakat içinde hissedip gözlerine kadar yansıyan yoğun soru duygusu ise benim bu tekpisine vereceğim cevabın merakıydı.

   Gözlerim ile saçlarından başlayarak onu yavaşça süzmeye başladım. Gözlerim ayakkabılarını bulduğunda ise tekrar yukarı doğru yavaşça bir kere daha süzdüm.

   Ayakkabı olarak yüksek tabanlı beyaz bir spor ayakkabı tercih etmişti. Bacaklarını saran bol siyah kot ve lacivert bir sweettşörtü ile gerçekten standartların üzerinde olan bir profili vardı.

   Fakat bunların yanı sıra beynini asla kullanmadığı aşikardı. Daha onu ilk kez bu sabah görmüş olmama rağmen rahatlıkla söylebileceğim bir şey vardı o da şuydu;

  Bu cümleler kendi cümleleri değildi. Bu cümleler daha önceden hazırlanıp ezberlendiği belli olan kelime öbekleriydi.

  Mesela siz daha sabah gördüğünüz biri ile kavga ederken 'Şu kız.' demek yerine neden 'Şu çirkin kız.' derdiniz ki?

Ya da 'Senin kızın Cansu.' demek yerine neden 'senin kızın, benim güzeller güzeli ablam Cansu.' derdin?

  Deniz belki içi ve düşünceleri güzel bir çocuktu bunu bilemezdim fakat beynini kendisi yönetmeyi öğrenene kadar kalbinin çok kırılacığı belliydi.

 
   Onu bu şekilde süzmemden rahatsız olmuş olacak ki rahatsızca yerinde kıpırdandığında dudağım bir köşesi alayla yukarı kıvrıldı.

  "Düşüncelerini kendin yönetemiyor olman, sana ezberletilen cümleler ile karşı tarafa laf söyleme cesareti bulabilmen çok üzücü bir durum olsa gerek dimi Deniz?"

  Benim alaycı tavrım karşısında sinirlenmiş olmalı ki bana doğru hırsla bir adım attı. "Ne saçmalıyorsun sen?!"

  "Sesinin tonuna dikkat et Deniz! O senin ablan!" Diyen Faruk bey sanırım kendi ses tonunun ne kadar yüksek olduğunun farkında değildi.

Ama onu umurmadım. Ben Deniz'in ablası değildim ve bana bağırması pekte beni ilgilendirmiyordu.

  Hem ne demiş atalarımız? Havlayan köpek ısırmazmış. Deniz'de o hesaptı, bağırır bağırır baktı eline geçen bir şey olmuyor geçer köşesine kendi kuyruğunu kovalayarak susardı..

  Ayrıca dediklerimde anlamayacak ne vardı ki? Bence gayet açık bir şekilde düşüncerimi ifade etmiştim. Ama tabi onda bu cümlede yatan anlamları anlayabilecek kapasite yoksa benimde elimden gelen birşey olmazdı.

  Onu daha fazla takmayarak arkamı döndüm ve merdivenlerin başında beni bekleyen Feza hanımın yanına ilerledim.

   Biran önce müziğin notalarında kaybolup kendimi uykunun kollarına bırakmak istiyordum.

•••

Bitti...

Nasıldı?

Sizce Melinda'nın da dediği gibi Deniz önceden ezber yaptığı cümlelerini kullandı? Yoksa o an aniden verdiği tepkimiydi?

Yeni bölümde görüşmek üzere...

Melinda |Ailem Mi?|Where stories live. Discover now