II - Yaşam Manifestosu

73 12 10
                                    

Canlıların varoluşundan beri insanoğlunun en büyük yanılgısı arzuladığı her şeye sahip olduğunda mutlu olacağını sanmasıdır. Hâlbuki bunun belli bir noktadan sonra gerçeklik payı yoktur.

İnsanların, sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam için asgari koşullarını sağlayabildiği noktadan itibaren mutlulukları sahip olduklarına değil, onlarla nasıl bir yaşam sürdüğüne bağlıdır. Ama maalesef, her çağda insanoğlunun azınlığı bunu kavrayabilmiştir.

Retinentia gezegeninde ise mutluluğu sürekli olarak elde etmek olduğunu düşünenlerin büyük bir kısmını Kral Molliut karşılıyordu.

Her zaman elindekinden çok daha fazlasını isteyip doyumsuz biri olan Kral Molliut, 17. yüzyılın sonlarında ölümle yaptığı anlaşma ve kazandığı düello neticesinde hayatta istediği her şeyi elde etmesine olanak tanıyacak bir yaşam süresiyle ödüllendirildi.

Belki de bunu ödül sanan sadece kendisiydi.

Kral Molliut, oynadığı ölüm satrancından sonra üç sene daha düşman hanedanlığın esiri olarak kaldı. Dördüncü senenin başında bir kral değişiminin ardından, imparatorluklar arası bir ateşkes imzalandı ve Kral Molliut özgürlüğüne kavuştu.

Son üç senede yaklaşık beş yüz yıllık bir ömrün planlarını yapan Kral Molliut, ancak bir o kadar daha yaşadıktan sonra ölümün geleceğini hesap ediyordu çünkü kendisine göre ölüm daha fazla cömert davranmazdı. Hoş, o vakit geldiğinde yine yaşamaya devam etmek isteyip istemediğini sorduğunda elbette ki daha fazlasını istemekten çekinmeyecekti. Yine de planlarını bin senelik bir süre zarfına yaymayı şimdilik uygun buldu.

Bıraktığı imparatorluğa geri dönüşüyle halkın ve saray mensuplarının içini büyük bir korku kapladı. Kralları esir düşmüşken kraliçeleri doğurduğu prensin ve dolayısıyla yeni küçük kralın naipliğini o kadar merhametlice yapıyordu ki herkes hâlinden memnundu.

Yokluğunda işlerin bu kadar yolunda olması Kral Molliut'u öfkesiyle zehirledi. Bu sebeple imparatorluğunun başına yeniden geçtiğinde öz oğlunu asla gerçek bir prens olarak görmedi. Aynı şekilde kraliçesini de gözden çıkardı.

Hiçbir çekincesi yoktu. Yüzlerce yıllık bir hayat kesin olarak onu bekliyordu, ölmeyecekti ve istese onlarca daha veliahdı olabilirdi. Bu düşünce onun tüm zalimliğinin başlangıcı oldu.

Kral Molliut, bin senelik planını harfi harfine uyguladı. Öncelikle tüm gezegendeki kara parçalarını kendi hanedanlığına bağımlı hâle getirmekle başladı işe ve öyle ya da böyle bu konuda başarılı oldu. Artık nefes alan her insan ona vergiyle bağlıydı. Krallık bu yüzden gelmiş geçmiş en zengin Latin Krallığı olarak tarihe geçti.

Kral Molliut, asla yaşlanmıyordu. Onun insanüstü bu özelliği tüm halkın dilindeydi. Öyle ki yüzlerce rivayet dolanır olmuştu etrafta. Aralarında kendisine ölmemek için büyü yaptırdığını söyleyenler bile vardı. Hatta onun Tanrı tarafından gönderilmiş bir kurtarıcı olduğunu savunanlar da yok değildi.

Bin yılın sonunda tam yirmi sekiz çocuğu vardı kralın, hepsi de erkekti. Hiç kız çocuğu olmadı. Yaşayan erkek evlatlarından öncekilerin de haddi hesabı tutulamazdı fakat ne kadar veliaht doğarsa doğsun, Kral Molliut'a uğramayan ölüm yüzünden hiçbiri prens olmaktan öteye gidemedi.

Kral Molliut artık hesaplayabildiği kadarıyla 1038 yaşındaydı ama görünüşü yalnızca 33'ten ibaretti. Ölümü beklemeye başlamıştı ama sanıyorum, ölüm onu bir süre daha unutacaktı. Molliut ise bunu hiç sorun etmedi.

Yeni bir asra başlarken teker teker prenslerini gözlerinin önünde kaybetti. Her seferinde alıştığını sanıyordu fakat ne eşlerinin -içlerinde gerçekten sevgi duydukları vardı- ne de çocuklarının acısı sandığı kadar az oluyordu.

Her Oyun BiterWhere stories live. Discover now