6. Bölüm

1K 129 72
                                    

Ey defteri elinde tutan kişi, iyi oku bu satırları. Kader kelebek kanatları kadar narindir, tıpkı zaman gibi. Bana bir çocuğun sizinle gelmesi halinde ne olacağını sordunuz. İki seçenek var. Hayatta her zaman iki seçenek vardır. Hatta bazen hayat bile iki seçeneğin arasında kalır.

Gelmesi halinde;

Güneşin doğduğu topraklara gidip orada derin bir bilgi ve deneyime sahip olacak. Onun önünde zorlu yollar olsa da teker teker her şeyin üstesinden gelecek. Ve gittiği her yere ışığını da götürecek.

Gelmemesi halinde;

Derin denizler onun kaderi olacak. Bir şekilde kıyıya varacak. Ve bu süre içinde aç karnını doyurmak için ona vereceğiniz tuzakları kuracak. Kurtlarla arkadaş olacak. Sonra onu birisi bulduğunda modern yaşama alışmakta zorluk çekecek.

Ve sen ey defteri elinde tutan kişi, dünya için, yaşayan her bir canlı için  önemli kararlar almalısın. Bu çocuğun geleceğine dokunacağını düşünüyorsan onu yanında kalması için ikna et.

Claude defterde yazanlardan son derece etkilenmişti. Demek ki bu çocuk onların karşısına boşu boşuna çıkmamıştı, kaderi bilenler mutlaka bunu da biliyordu. Lysa’ya baktı ama o çoktan çocuğa tutulmuştu, içinden güçlü bir annelik duygusu yükseliyordu ve Claude bunu hissedebiliyordu. Hiç kolay değildi tabi, yüzyıllardır gizliden gizliye kaybettiği bir canın yasını tutuyordu. Bu yüzden kararını vermişti çoktan, ikisinin de kalbini ısıtan bu çocuğa aydınlık bir gelecek vaat edecekti. Defteri kapatıp çocuğun hizasına gelmek için diz çöken Claude yumuşak bir sesle konuştu.

"Batu Han, sen burada yaşamak zorunda değilsin. Biz seni çok sevdik ve bizim çocuğumuz olmanı çok isteriz. Peki sen bu yolculukta nerede olacaksın? Bizimle gelmek ister misin? Yeni bir yol vaat ediyoruz ama kişiliğinden taviz vermeni de asla istemeyiz. Bu yüzden seni ırkının ve dininin özelliklerine göre yetiştireceğiz."

"Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu Batu Han. Yaşına göre çok zeki bir çocuktu ve karşısındaki insanların neler yapmak istediğini anlamaya çalışıyordu. Yabancı varlıklara güvenmesi kolay değildi elbette ama bu elfler koruyucusu olan Anka’nın yanından geliyordu.

Claude aynı ses tonuyla yanıtladı.

'Güneşin doğduğu topraklara. Neresi olduğunu biliyor musun?"

"Elbette. Kızıl Elma. Bu bir Türk ülküsü." dedi Batu Han. Bütün bu yaşananlar onu çok heyecanlandırıyordu. Claude Kızıl Elma'nın ne demek olduğunu biliyordu elbette ama bu sorusuyla birlikte Batu Han’ın meseleyi tam olarak anlamadığını fark etti. Açıklamaya çalıştı.

“Tam olarak öyle değil yani biz o topraklara hükmetmek için değil de Kızıl Anka Timi'ni kurmak için gidiyoruz. Dünyayı değiştirebilecek bir oluşumun peşindeyiz. Daha yaşanabilir bir dünya kurmak istiyoruz, minimum kötülük maksimum iyilik.”

"Yani bir ütopyayı kastediyoruz." dedi Artemis. Claude durdu ve düşündü. Çok mu ütopik bir hayaldi gerçekten?

"Hem öyle, hem değil. Bundan kasıt sürekli bir arayış içinde olmanız gerektiği. İyiliği arayış, insanlığın içindeki gücü arayış. Bak ben sana her şeyi en başından anlatayım, anlayacaksın Batu Han.”

Claude Hüdhüd'ün gelişinden başlayarak  Edinburgh’tan buraya gelişine ve Anka ile yaptığı görüşmeye kadar başlarından geçenleri tek tek anlattı. Loki'den de bahsetmeyi unutmamıştı. Duydukları karşısında çocuğun ağzı açık kaldı.

"Kaf Dağı burada mıymış?" dedi hayretle. Anka’nın ona sahip çıktığı ve  Kaf Dağı’na ilk gittiği zamanları hatırlıyordu ama hiç o kapıdan kendi başına geçmemişti. Ayrıca kapının yerinin sık sık değiştirildiğini de biliyordu. Druidlere sorsaydı öğrenirdi belki ancak sormak istememiş ve hayatta kalmayı öğrenmeyi birincil amaç edindiğinden bunu es geçmişti. Karşısındaki elflere güvenebileceğini daha iyi anlıyordu şimdi.

Gece Avcısı [ZAS - 1] +15 TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin