Kan ve Gözyaşı

Bắt đầu từ đầu
                                    

Sultan, elini kaldırıp tezahüratları susturdu. "Bre bu ne densizlik, bu ne kepazeliktir? Hainler! Ben öldüm mü ki tahtıma başkanı çıkarma cüretinde bulunursunuz gafiller?" Sesi herkesi korkudan titretecek şekilde gür çıkmıştı. Kimseden çıt çıkmıyor, herkes yere bakıyordu. Şehzade Bayezid iç geçirerek bir adım öne çıktı. "Hünkârım. Siz ağır hastaydınız. Devlet başsız, reaya ve asker huzursuzdu. Biz..." Sultan hışımla elini kaldırıp Bayezid'i susturdu.
"Düşmez kalkmaz bir Allah. Ben hasta isem benim Vekil-i Mutlak'ım vardır, vezirlerim vardır. Onlar ne güne durur? Askeri ve reayanı sakinleştiremezler mi?" Vezirlerine döndü. Hepsi başları önlerindeydi. Sokollu utançtan kıpkırmızı oldu.

Hünkâr, huzursuzca kıpırdanan askerlere döndü. "Siz, benim Yeniçeri ve Sipahi kullarım. Bana sadakatinizi böyle mi gösterirsiniz? Ben ki, sizi zaferden zafere götürdüm. Keselerinizi hiç görmediğiniz kadar ganimetle doldurdum. Bu mudur karşılığı?" Sesi öfkeden titriyordu. Askerler, başlarını öne eğmişlerdi.
Mustafa Han, önce vezirlerine sonra da askerlerine dönüp "Sizin bu ihanetinizi göreceğime, keşke babamın otağında, cellatlarının elinde şerefimle can verseydim."

Bu acı sözler, herkesin yüreğini kor gibi dağladı. Hünkâr, tahtından destek alarak zorlukla ayağa kalktı. "Ey ahali. Fitnecilerin oyunlarına gelmeyin. İmdi evlerinize dönün. Asker kullarım, siz de derhâl ocaklarınıza dönün. Kimsenin şüphesi olmasın ki, bu ihanete ortak olanlar, bedelini en ağır şekilde ödeyecektir." Son kelimelerini söylerken kardeşine ve vezirlerine bakmıştı. Herkes baş eğmek zorunda kaldı. Önce ahali, sonra da askerler, sarayı boşaltmaya başladılar. "Siz, derhâl Arz Odası'na gelin." diye buyurdu Sultan, vezirlerine.
***
Arz Odası'nda Sultan Mustafa Han, tahtında oturuyor, önünde boynu bükük dikilenlere öfkeden köpürerek bakıyordu.
"Sen ki Sokollu, benim Vekil-i Mutlak'ımsın. Ne diye bu ihanete engel olmazsın da, üstüne ortak olursun? Sana Vezir-i Azamlık mührünü ben vermedim mi? Seni Vekil-i Mutlak'ım yapmadım mı? Söyle, önüne ne sermedim de bana ihanet ettin?"

Hünkâr'ın zehir zemberek sözleri altmış beş yaşındaki ihtiyar Sokollu'nun yüreğini dağladı. "Hünkârım. Ben ne ettimse kardeş kanı dökülmesin deyü ettim."

"Sen, bu yaşında, bu tecrübeyle ahaliyi ve askeri zapt edemez isen, senin bu makamda ne işin vardır?" Gözükara öfkeyle Sokollu'ya baktı. "İrademdir. Seni tüm mevkilerinden azlettim Paşa. Dimetoka'ya sürgün ettim. Derhâl mührü teslim et."

Mehmed Paşa, saygıyla Devlet-i Aliyye'nin en kudretli ikinci mührünü çıkarıp öptü ve Hünkâr'a teslim etti. "İvedilikle sarayımı terk et Paşa. Dua et ki ihtiyarsın ve dahi devlete büyük hizmetin olmuştur. Yoksa kelleni alırdım. Yıkıl karşımdan." dedi Mustafa Han.

Devlete neredeyse elli yıl hizmet etmiş, on üç sene Vezir-i Âzamlık yapmış ihtiyar Sokollu baş eğip geri geri odadan çıktı.

Mustafa Han diğerlerine döndü. "Siz ki, benim vezirlerimdiniz. Bu yanlışı düzeltmeniz icap ederken, kılınızı dahi kıpırdatmadınız." Hiç tereddüt etmedi. "Ağalar!" İçeri giren Bostancılara dönerek tez alın bunları." Toygun Paşa ve Ali Paşa'yı işaret etmişti. Toygun Paşa, direnmezken Ali Paşa Sultan'ın ayaklarına kapanıp yalvarmaya başladı. Bostancılar tarafından sürüklenerek çıkartıldı.

Mustafa Han, Yeniçeri ve Sipahi ağalarına dönüp, "Siz ki benim Kapıkullarımın başısınız. Askeri dizginlemeniz icap ederken siz onları galeyana getirdiniz." Bekleyen Bostancılara dönüp, "Tez vurun bu iki hainin boynunu. İbret-i Âlem için kellelerini ocaklarına gönderin."

Bostancılar iki ağayı derdest edip dışarı çıkardılar. Çok geçmeden dışarıdan metalin eti keserken çıkardığı o cıvık ses işitildi.

Cellattan Saltanata - Mustafa HanNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ