KARANLIKTAN AYDINLIĞA

En başından başla
                                    

Almanya'ya iner inmez, babamın bana çizdiği yol haritasına göre, yaşayacağım yeri elimle koymuş gibi buldum.

Şirin bir evin, tek odasını tutmuştu bana. Ev sahibim Türk asıllı bir hanımdı. Türkçesi biraz körelmiş olsa da benimle Türkçe konuşmaya gayret ediyordu. Benden iki gün sonra kumral, ela gözlü, hoş bir kız yanımdaki odaya taşındı. Çok güler yüzlüydü. Sesi ve konuşması bana çok tanıdık geliyordu ama çıkartamıyordum.

O da Türktü. Yaklaşık 10 yıl önce Almanya'ya taşınmışlardı. Haliyle Almancası bana göre mükemmeldi. Hatta Türkan Hanımın Türkçesi ile Almanca dalga geçiyor ve hepimizi Türkan Hanım dahil kahkahalara boğuyordu.

Gündüzleri pek karşılaşmıyorduk. O benden önce kalkıp, gidiyordu. Bir şirkette çalışıyormuş. Babasının durumu iyiymiş ancak kız babasına kırgınmış. Ondan dolayı tek başına ayrı bir eve çıkmış. Bunları Türkan Hanımdan öğrenmiştim. Tamam biliyorum biraz dedikodu yapmış gibi olmuştum ama tamamen Almancamı ilerletmek için sohbet amaçlı. Yoksa benim kızla ilgilendiğim falan yoktu.

Kimi kandırıyorum ki! Elbetteki onu çok merak ediyordum. Adının Rose olduğunu söylemişti. Türkçesini bilmiyordum. Herhalde Gül'dü. Evde kalan herkesle sohbet, muhabbet ediyor, espriler yapıyordu ama özel olarak Türkan Hanım dışında kimseyle konuşmuyordu.

Havanın evde oturulmayacak kadar sıcak olduğu bir akşam, bahçeye çıktım. Çimenlerin üzerine oturmuş, kitap okuyordu. Ben gelince kitabı kapattı. Örtüsünü işaret ederek;

— Oturabilir miyim?, diye sordum. Yüzüme baktı, omzunu silkti. Yanına oturdum.

— Ne okuyorsun?, diye sordum elindeki kitabı işaret ederek.

— Kitap, dedi ilgisiz bir şekilde.

— Hadi ya ben de defter okuyorsun zannettim, dedim alayla.

— Okuduğum şeyi görüyorsan niye soruyorsun, dedi gözlerini kısarak.

— Ben içeriğini merak etmiştim, dedim başımı sallayarak.

— Aşk romanı, dedi kitabı yüzüme doğru sallarken.

— Pek aşka inanan birine benzemiyorsun, dedim gülerek.

— İlk aşkım beni unutunca, benim de aşka olan inancımın bittiği doğrudur, dedi üzgün bir şekilde.

— Allah Allah, sen pek öyle unutulacak birine benzemiyorsun, daha çok unutacak birisine benziyorsun, dedim şaşırmış bir şekilde. Gerçekten çok şaşırmıştım, böylesi bir güzelliği hangi geri zekalı terk edip, unutmuştu acaba?

— Değil mi? Ama maalesef unutuldum. Ben de aşka olan inancımı tekrar kazanmak için romanlarını okuyorum, dedi kitabın kapağını eliyle severek.

— Boşver onun kaybı, demek ki seni hak etmiyormuş, dedim yüzüne, gözlerinin tam içine bakarak. Gözlerinde kısa bir süre kayboldum. O kadar tanıdık geliyordu ki bakışları, gözlerinden çıkamadım.

— Ee alışabildin mi bari buralara?, diye sordu gözlerini benden kaçırırken. Ama ben o gözlere bakmaya daha doyamamıştım ki! İçimden gelen yüzünü ellerimin arasına alıp, gözlerine bakma isteğini bastırıp, derin bir nefes aldım;

— Yani işte okuldan eve, evden okula daha pek bir şey anlamadım, dedim umursamaz görünmeye çalışarak.

— Madem öyle hafta sonu beraber yapay göle bisiklet binmeye gidelim, dedi ellerini çırparak.

— Yapay göl derken?, diye sordum merakla.

— Ben arkadaşımdan araba alacağım, buraya çok da uzak olmayan milli parkta yapay bir göl var. Oraya gideceğiz. Piknik yapıp bisiklete bineceğiz, dedi neşeyle. Kabul ettim. Ertesi gün fark ettim ki bir an önce hafta sonu gelsin istiyorum.

Hafta sonu sabahı erkenden uyandım. Piknik için sandviçlerimizi yaptım. Bir de Türkan Hanımdan emanet aldığım termosun içine çay yaptım.

Benden sonra saçlarını iki yandan, örgü yapmış, üzerinde bahçıvan pantolonu ile mutfağa geldi.

— Hazır mısın gezmeye komşu, dedi sırıtarak.

— Hazırım, dedim ve yemek için hazırladıklarımı gösterdim.

— Hımm gerçekten hazırsın, dedi ve başıyla kapıyı işaret etti.

Kapıda küçük bir araba duruyordu. Eşyalarımızı arabaya koyduk ve yola çıktık. Yeşilliklerin arasından giderken, beni sorguya çekiyordu. Ehliyetimin olmadığını öğrenince çok şaşırdı.

— Nasıl yani? Neden almadın?, diye sordu yoldan bir saniyeliğine gözünü ayırıp bana bakarken.

— Ben küçükken büyük bir kaza geçirmişiz, sonrasında ben kör olmuşum. Ondandır belki de, dedim omzumu silkerek.

— Şimdi görüyorsun ama, dedi sesinde azıcık hüzün vardı. Anlamlandıramadım.

— Körlüğümün kaza ile bağlantısı yokmuş. Beynimdeki bir kitle görmeme engel oluyormuş, onu aldılar ve görmeye başladım. Hoş sonrasında hafızamı kaybettim, dedim üzgün bir şekilde.

— Ya! Çok geçmiş olsun. Şimdi nasılsın? Hatırlayabildin mi?, diye sordu ilgiyle.

— Hayır. Annemin bana anlattığı kadarını biliyorum. Açıkçası hatırlayabildiğim hiçbir şey yok, dedim yandan yüzüne bakarken. Gözlerinden yine hüzün geçti.

— Üzüldüm, dedi o kadar. Sonrasında yol boyunca pek konuşmadık. Gideceğimiz yeri ulaştıktan sonra sanki neşesi tekrar geri gelmişti. Arabayı park etti. Eşyalarımızı aldık ve göl kenarına biraz uzak bir ağacın altına örtümüzü serdik. Yaptığım sandviçleri sessizce yedik. Çaylarımızı içtik. Sabah erken kalktığım için olsa gerek mayışmıştım. Gözlerimi kapattım ve hala hassas olan kulaklarımla sesleri dinlemeye başladım.

Çocuklar neşeyle oyunlar oynuyordu. Gençler aralarında konuşuyor, bazıları kısık sesle şarkılar dinliyorlardı. Sevgililer birbirlerine ilan-ı aşk edip, sevgilerini perçinliyorlardı.

O sırada geçmişten bir ses kulağıma dolarken, unuttuğum bir koku burnuma geldi.

— Güneş ne kadar güzel parlıyor baksana. Gölün rengi... diye bana manzarayı anlatıyordu.

— Gülay, diyerek gözümü açtım. Yüzüne baktım. Durdu...

— Hatırladın, dedi gözlerinde parlayan yaşlarla.

— Sen sen...

— Evet ben unutulan ilk aşk...

— Ama biz seninle hiç sevgili olmadık ki, dedim yaşadığım şokla gözlerim tamamen açılırken.

— Bu bizim birbirimize aşık olduğumuz gerçeğini asla değiştirmedi ki. Biz Almanya'ya gelmeseydik eğer belki de sevgili olurduk, ne biliyorsun ki? Yaşımız daha çok küçüktü, diye anlatmaya başladı.

— Benim için mi Türkan Hanımın evine taşındın?, diye sordum merakla.

— Hayır tamamen tesadüf oldu ama seni görür görmez bana çok tanıdık geldin. Sen benimle ilgilenmeyince, benzettim diye düşündüm
  Ne de olsa üzerinden çok uzun yıllar geçti, dedi gözlerindeki yaşları silerken.

— Geçmişten bir tek ben seni hatırladım, dedim yaşadığım şoku atlatıp, sıkıca sarılırken.

— Gerçek aşk her ne olursa olsun unutulmazmış. Biz de birbirimizi her şeye rağmen unutamamışız, dedi aynı şekilde bana sarılırken...

Gerçek aşk insanı derinden etkileyen çok güçlü bir duygu. Geçmişin tozlu sayfalarında kaybolduğunu düşünseniz bile onu bulduğunuz zaman tekrar sizi sarması kaçınılmaz olabilir...

Hayatınızın aşkını bulmanız ve asla kaybetmemeniz dileğiyle...

Sevgi ve sağlıkla kalın...

KARANLIKTAN AYDINLIĞAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin