Olivia, Wolf'ların evine gittiğimizde kapımı kendim açıp indiğim zaman şaşkınlıkla beni izlemişti. Sonra da net bir dille kapının benim için açılmasını beklemem gerektiğini anlatmıştı. Normalde çok da büyük bir endişem olamazdı bu ama bu gece olması gerekenin dışında tek adım atamaz, planlananın dışında tek bir şey yapamazdım.

    "Gruber'lar her sene bir kere Cassandra ve Adrian'ın eserlerinin sergilendiği bir etkinlik düzenler. Her sene kapılarını sadece bugün açarlar. Bu yüzden sosyetenin neredeyse hepsini görebilirsin bu gece."

    Aman ne büyük olay, diye kendi kendime düşünmüş olsam da aslında, en azından onlar için, bu gecenin büyük bir olay olduğunu Olivia'nın ses tonundan anlayabilmiştim. Bu gece Adrian'la bırakacağımız izlenim gerçekten önemli bir hamle olacaktı. Hatta, şanslıysam, berabermiş gibi davranacağımız ilk ve son gecemiz olabilirdi bu.

    İsimlerimiz takdim edilirken evin ziyaretçi dolu geniş lobisine ayak bastık. Tavandan sarkan dev avize mermer zemini, tavana uzanan eşsiz çizimleri ve anında bana odaklanmış olan insanları fazlasıyla yeterli biçimde aydınlatıyordu.

    Aynı terane, farklı malikane.

Gecenin ilk yarım saati, bir hafta önceki balo nasıl geçtiyse öyle geçti. Anlaşıldığı üzere daha sergi resmen başlamadığı için ev sahipleri ortada yoktu. Sergi salonu da henüz açılmamıştı. Amcam ve Ingrid hala önlerine gelen herkes ile havadan sudan konuşmaktan fazlasıyla zevk alıyorlar gibi görünüyordu. Hayıflanarak gözlerim Olivia'yı aradı. Burada olsaydı en azından onu dinlemek zevkli olurdu. Adrian'ı bulmaya çalışmayı bırakalı ise çok olmuştu. Anlaşıldığı üzere, o beni zaten gerektiğinde buluyordu.

    Benjamin Wolf yanımda belirdiğinde odanın bir köşesinde, kadehimdeki şampanyamı yudumluyordum. Odadaki üzerime toplanan ilgi de artık sönmüştü. Adrian beni oyalamak için bir yerlerden çıkmazsa sarhoş olacağımı düşünmeye başlamıştım.

"Hoşgeldiniz Bayan Gardner," diyen Benjamin yanımda birdenbire lafa girdiğinde irkildim.

    Sessizce güldü. "Ah, korkutmak istememiştim."

Cevaben "Sorun yok," diye mırıldanırken Benjamin'i detaylıca inceledim. Birkaç gün öncesine göre daha zinde görünüyordu.

"Bu akşam çok hoş görünüyorsunuz." Yüzündeki ifade samimiydi. Bu gece duyacağım çoğu iltifatın nezaketen sunulacağını zaten biliyordum. Ama Benjamin'in bunu gerçekten kast ederek söylediğini bir şekilde hissedebiliyordum.

"Teşekkür ederim, siz de aynı şekilde." Daha önce açık ve dağınık olan altın sarısı uzun saçları bu sefer düzgünce taranıp ensesinde toplanmış, biraz daha renk gelmiş olduğunu fark ettiğim zayıf yüzünün kemikli hatlarını gözler önüne sermişti. Evlerinde giydiği rahat kıyafetlerin aksine burada biraz daha resmi giyinmiş, gerçekten özen göstermişti. Sesimi alçaltarak hafifçe öne eğildim.

"Daha iyi misin?" İyi olmasını umuyordum. Nöbet geçirirkenki halini aklıma bir daha getirmek bile istemiyordum.

    Benjamin gözlerini kırpıştırdı. Kısa bir sessizlikten sonra, "Evet!" dedi. Yüzüne anında parlak bir gülümseme yayıldı.  "Sayende."

    Umursamaz biçimde elimi salladım. "Abartıyorsun."

Benjamin'in ağzından kısık bir kahkaha çıktı. "Buranın insanlarını gerçekten tanımıyorsun, değil mi?" Sesinde irritasyon, hatta tiksinti vardı. Başımı hafif bir açıyla yana yatırdım.

"Toplumunuzu ne kadar da güzel benimsemişsiniz! Gözlerim yaşardı."

Benjamin'in kaşları havalandı. "Sence bu toplum benimsenmeyi hak ediyor mu?"

Bağdat'ın Ötesi (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin