Giriş

430 113 412
                                    

/Şarkı: Güncel Gürsel Artıktay- Ölmezdim

Dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Bu arada şarkının arka planındaki görüntü Mehmet Pişkin'in intihar notundan bir kısım. Etkilenebilirseniz 0.22 saniyesinden sonrasını dinleyebilirsiniz :)

22 saniyesinden sonrasını dinleyebilirsiniz :)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


  Kalbi Atan Ölü Bedenler- Giriş : 

''Gecenin sükunetini bozan siren sesleri.''

 Herkesin en başından belli olan bir eceli vardır. Kimisi erken kimisi geç tadar ölümü. Bazıları vardır ki ölümün düşüncesinden beri ürken, her aklına geldiğinde dualar mırıldanan. Bazısı vardır ki o da dua eder lakin ölümden kaçmak için değil, ölümün ta kendisi olmak için.

 Gece su gibi akıp bütün gökyüzünü siyaha boyamıştı. Karanlığın içinde yürüyen biri vardı, adımları yavaştı ama sanki bu adımlar korkudan değil kendine olan güvenden dolayı bu kadar yavaşlardı. Öne geçeceği kimse yoktu, yetişmesi gereken bir yerde kalmamıştı zaten. İşte ağaçların arasından geçip giden kız, kendi mezarını kendisi kazmıştı ve şimdide kendi cesedini kendisi gömecekti.

 Hayatının her döneminde yalnız kalmıştı zaten, yanında kimse olmamıştı. Ne düştüğünde kaldırabilecek bir dostu ne de tutunabileceği bir dal vardı.

 Küçük bir kızdı o. Yirmi yaşını çoktan doldurmuş küçük bir kız. Ağaçların dallarına takılan kısa saçları örülmüş, ucuna da sarı kurdeleler takılmıştı. Saçları öyle kısaydı ki bazı tutamlar örgüden kurtulup ensesine düşmüştü. Üzerinde beyaz, dizlerine kadar uzanan, yakaları ve etek uçları dantellerle bezenmiş bir elbise vardı. Ormanlık yola girmeden önce parıl parıl olan beyaz ayakkabıları ise çamurdan görünmüyordu bile.

 Kız durdu. Bir ağacın kenarına eğilerek, şimdiye kadar elinde tuttuğunu fark etmediğim kağıdı toprağın üstüne koydu. Daha sonrada etrafı kolaçan ederek kağıdın üzerine büyükçe bir taş koydu. Sonrada örgülerini tutan kurdelelerinden birini saçlarından sıyırdı ve taşın üstüne düğümledi.

 Tam da o sırada gecenin sükunetini siren sesleri bozdu, karanlığın içinde kırmızı-mavi ışıklar parıldadı. Kız son derece sakin bir ifadeyle siren seslerinin geldiği yöne döndü. Derin bir nefes aldı, verdi. Ve tekrar, tekrar, tekrar. Sanki uzun bir vedaya hazırlanıyordu da, hatıraların kokusunu son kez içine çekmek ve sonsuza kadar soluksuz kalmak ister gibiydi.

 Gecenin ilerleyen dakikalarında ormanın içinden tiz bir çığlık yükseldi. Ancak polislerden başka kimse duyamazdı ki sesini, etrafta ne ev ne de insan vardı. Ama zaten kızın derdi insanlar değildi, zaten onlarla cehennemde tekrardan buluşacaktı. Onun derdini bir tek yıldızlar duymuştu şimdiye kadar, şimdi de çığlıkları bir tek yıldızları uykusundan uyandırmıştı.

 Polisler hızla kıza doğru yaklaşırken kız gözlerini onlardan alıp gökyüzüne çevirdi. Ve anında kendini yere bıraktı. Şimdi ise bembeyaz olan elbisesi biraz çamur ve bolca kanla kirlenmişti. Aynı kalplerimiz gibi... Başlarda bir bebeğin ilk kelimesi kadar masum olan kalbimiz de biraz çamur ve bolca kanla kirlenmemiş miydi? Ama işte iyiyi ve kötüyü ayıran tek bir şey vardı; o kan kendi yaralarından mı sızmıştı yoksa başkalarının kanı mı bulaşmıştı?

 Kız kendi mezarında kurulmuş dünyaya sığmayan aşkını bekliyordu. Yüzünde şapşal bir gülümseme, toprağın kokusu içine çekiyordu. Bekledi, bekledi, bekledi. Dudakları gözyaşlarıyla ıslansa bile gülüşünü asla esirgemedi. O, onu ağlarken görürse çok kızardı çünkü. Artık mutlu olmak zamanı demişti değil mi?

 Ama gelmedi. Mezarına gül bırakıp, toprağı koklayacağına söz vermemiş miydi? 

Yakın dostu haklı çıkmıştı, tek bir şey haricinde. Ölüler hissedemez, demişti defalarca. Yanılmıştı. Ölüler hissedemiyorsa kızın içinden gelen feryat nedendi şimdi, nedendi öfkesi, nedendi gözyaşlarının bile anlayamadığı bu acı, nedendi ciğerini yakıp kavuran bu hıçkırıklar?

  Yaşadığını hissettiği süre boyunda bolca anı toplamaya önem vermişti. Pek güzel anısı olmasa da seven insanın gözünden bakınca her şey pespembe oluyordu bir anda. Son bir yıldır bir bakış, bir gülüş dahi kaybetmek istemediği anılardan olmuştu. Sırf onun soluğunu hatırlayabilmek için bile yirmi yılını silip atabilirdi. Şimdi bile, kanlı gözyaşları içindeyken bile, hala böyle düşünüyordu. Onu tanıdığından beri kalbinin içine kilitlemişti kendini, beyninin söylediklerini pek net algılayamıyor, kalbinin çıkış yolunu bulamıyordu.

''Nefes alamıyorum artık. Çıkış yolu yok saki, her yer duvar ve bu duvarlar üzerime geliyor. Yol yok, yol yok...'' demişti kız bir keresinde hıçkırıkları arasından.

''Sana bir sır vereyim, bir yol açılacaksa bunu sadece hatıralar yapabilir. Hatıralardan bir yolum olsaydı benimde... Kim bilir, belki de ölmezdim.'' demişti o da. 

Ama açtığı yolların her birinin çıkmazla sonuçlanacağını nereden bilebilirdi ki?


Kalbi Atan Ölü Bedenler çok yakında...

.

.

.

.

Yeni kurgu bomba gibi gelir demiştim, beklemede kalın.


Kalbi Atan Ölü BedenlerWhere stories live. Discover now